
1911’de İngiltere’de doğan William Golding, birçok ödül sahibi tartışmalı kitabı Sineklerin Tanrısı’nı yazdı. Kitabı okuduğunuzda, neden bu kadar tartışmalı ama yine de bir kült haline gelmiş bir kitap olduğunu anlayacaksınız.
Roman, yazarın kendisinin de savaştığı 2.Dünya Savaşı’nın ardından yazılmıştır. Savaşın etkileri onun yazılarında görülebiliyordu. Romanın başında, yoğun bir savaşın ortasından oğlanların cennete benzeyen bu güzel adaya düştüğünü öğreniyoruz. Bu nedenle, onların beklenmedik kazalarının aslında savaşın kaba gerçekliğinden kurtarıcı olduğunu varsaymak mantıklı görünüyor. Yine de bir bükülme meydana gelir. Birçoğunun hayalindeki varış yeri bir savaş sahnesine dönüşüyor. Olayların çizgisi, önceden haber verildiği gibi ani olmasa da, yazarın basit ama esprili yazıları, daha sonra ne olacağını değil, yazarın nasıl söyleyeceğini görmek için okumaya devam etme dürtüsü oluşturur.
Golding, önceden haber verdiği olayları nasıl ifade edecek? Yazar, her bölümde zihnimizdeki temel bir sorunun inşasını derinleştiriyor: İnsanlar doğası gereği kötü mü yoksa iyi mi?
Yazar, oluşturduğu farklı karakter yelpazesiyle konu hakkında farklı bakış açıları sunuyor. Hikayeyi iyiliksever Simon’un gözünden değerlendirirken, “İnsanların doğaları gereği erdemli ruhlar olduğunu” düşünebilirsiniz. Ancak hikayeyi vahşi olan Jack’in bakış açısıyla okursanız, insan doğası üzerindeki çıktınız açıkça değişecektir. Bu noktada Golding, kararı okuyuculara bırakacak kadar adil oldu. Size tüm bakış açılarını sağlar ve karar vermenize izin verir. Romanın sonunda hala ikilemi çözemiyorsunuz ama yine de meraklı kalıyorsunuz.
Sembollerin zengin kullanımları sayesinde, mekanın ayrıntılı açıklaması ve hevesli karakter aralığı, farklı ancak göreceli temaları ifade etmek için bir alan sağlar. Mesela medeniyet, vahşet, kimlik dini… Golding’in iyilik ve kötülük ana temasını geliştirmek için kullandığı teknik oldukça ilginç. Pek çok eleştirmen İncil’deki figürler ile Sineklerin Tanrısı arasındaki ilişkinin sadece bir tesadüf olduğuna inanırken, kesinlikle bunun tartışılmaz olduğunu düşünüyorum.
Size herhangi bir spoiler vermeyeceğim, ancak hikayenin portresine bir göz atarsanız, Golding’in amaçladığı – ya da belki vermeyeceği – alegoriyi fark edeceğinizi söylemeye değer. ‘Sineklerin Tanrısı’ adı bile, İncil sembolizminin kullanımını daha fazla araştırmak için kasıtlı olarak seçildi.
Bu romanın bir klasik haline gelmesinin ana sebebinin dilin oldukça açık ve anlaşılır olması olduğuna inanıyorum, ancak aynı zamanda daha fazla araştırırsanız, kullandığı edebi araçlarla romanın dili karmaşıklaşıyor. Golding yazarken, ne yazdığını bildiğini anlamak açıktır.
Daha önce de bahsettiğim gibi, roman tartışmalı kabul ediliyor ve daha önce yasaklanmıştı. Roman çocuklar üzerinden inceleyerek çok önemli bir soruya değiniyor, şiddet ve ahlaki değerlerin azalması birçok çocuğun okuması için uygun görülmüyor. Bununla birlikte, yazarın abartılı dili, gerçek ile kurgu arasındaki çizgiyi çizer. Golding’in böylesine hassas bir konuyu çocuklar aracılığıyla analiz etme cesareti takdire şayan ve başarıyla gerçekleştirildi.
İnsan doğasının derin temellerini savaş, din ve çocuklarla sorgulayan bir kitap ilginizi çekiyorsa, bu şaheser ‘Sineklerin Tanrısı’ okumaya kesinlikle değer.