DOLAR28,9208% 0.08
EURO31,4850% -0.1
STERLIN36,7790% 0.63
FRANG33,2729% 0.81
ALTIN1.924,11% 1,83
BITCOIN1.120.6421.189

Geldiğim yerden bakınca…

Yayınlanma Tarihi :
Geldiğim yerden bakınca…

Aslında benim de bir hikayem var herkes gibi benimde anlatmak istediklerim var. Belli ki içimdekileri dökmek bana bir rahatlama katacak. Anlatmalıyım ama nereden başlamalıyım bilmiyorum. Galiba en başa gitmenin doğru olduğu fikrindeyim. Evet en başa gidiyorum çocukluğuma  ama köyüme , sokakların kocaman geldiği, sabahın kokusunu duyduğum zamana.

Çocukken çok hayalperestim. Doğduğum köy tüm dünyam idi ama dağların arkasını ve şehre giden otobüslerin nerelerden geçtiklerini büyük bir kapını ardından şehre girdiklerini hayal ederdim. Bizim gibi insanların ise bu dünyadan dışlanmış oraya gidemeyecek sadece ekip biçip onları beslediklerini düşünürdüm. İlk evden kaçıp kaybolma maceram da böyle başladı. Köyün dışındaki ana yoldan geçen arabaların kamyonları otobüslerin nereye gittiğini daha fazla merak edemezdim. Bir üç tekerlekli bisiklette sabahın ilk ışıklarında yolculuğuma başladım. Bu ilk kaçma girişimim aynı zamanda ilk keşif yolculuğum idi. Yolun sonunda ki tepenin ardında şehri göreceğimi umut ediyordum ama daha tepeden inemeden bir kaç kişinin dikkatiyle yakalandım ve çok kötü bir cezalandırma yaşadım. Anlamıştım bu kimsenin istediği bir şey değildi, özellikle annem deliye dönmüştü ama ben çok heyecanlanmış ve o kaçma ve keşfetme hissinin tadını almıştım. Her-şey orada başladı. Her ne kadar başarısız olsa da benim ilk bu çemberin dışına çıkma çabamdır. Şimdi ise tekrar başladığım yere geri döndüm. O üç tekerlekli çocuk oldum, cezalandırılmış hissediyorum. Korkuyorum.

Sabahın ilk ışıklarını görmek için uyumadım aslında uykusuz idim ama biraz daha beklersem en azından gün doğumunu görecektim. Tıpkı bir çocuk iken  güneşin dağların arkasından esneyerek uyanan bir ihtiyar adam gibi yavaş yavaş aydınlatarak etrafı yükselmesini hayal ettiğim gibi olmasını umuyordum. Tüm okulda öğrendiğimiz coğrafya,astronomi bilgileri olmadan mistik ve kendi hikayesiyle güneşin doğduğu günlerde ki gibi hissetmek istedim. Tam gecenin en karanlık ve soğuk anında bir dolunay aydınlığının ardından ilk ışıkları dağların arkasından sızmaya başladı.

O gece kafamdaki düşüncelerin kulplarına takılıp bir lunapark treni gibi kafamda zamandan zamana insandan insana atladığım bir anımsamalar gecesiydi. Aslında büyük çoğunluğu pişman olduğum anlar üzerinde geçiyordu. Yapmam gereken, söylemem gerek o kadar çok şey varmış biraz uzaklaşınca,  geçen zamanın ardından görebiliyordum. İnsanın başına gelen en kötü şeylerden biri sanırım pişmanlık. Bu hissin yerini doldurabilecek ne var bilmiyorum.

Geldiğim yerden bakınca çok ta uzak bir geçmiş sayılmaz ama değiştirilmeyecek bir geçmiş olduğu gerçek. Bu yüzden içimdeki pişmanlık hissi hiç gitmiyor. Yaktığım sigaralar gibi azalmıyor. Uyumak için ya çok yorgun olmam ya da güzel bir kafamın olması gerekiyordu. İkisini de yapmıyorum, aslında içinde olduğum anın dramatik acı tadı hoşuma gidiyor bir az bu melankolinin içinde yaşamak istiyorum belki de çıkmak istemiyorum.

YORUM YAP