Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi :

İNTİHAR VAKALARI

İNTİHAR VAKALARI

İntihar psikolojik, sosyal, genetik ve biyolojik oluşumların birleşimi sonucunda ortaya çıkar. İntihar (özkıyım) kişinin benliğine yönelmiş olan ölüm dürtüsünün serbest kalarak, maskelerinden arınarak bütün şiddetiyle karşımızda durduğu zorlu bir ruh halidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yapmış olduğu açıklamalara göre, her yıl intihar nedeniyle 800 bin insan hayatını kaybediyor. Dünyada her 40 saniyede bir kişi hayatına son veriyor ve her 20 intihar teşebbüsünden biri ölümle sonuçlanıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2018 yılında yayınladığı verilere göre ise, ülkemizde 3 bin 161 kişi, yani günde ortalama sekiz kişi intihar ederek yaşamına son vermiştir. Verilere göre; hastalık, geçim zorluğu, istediği ile evlenememe, ticari ya da akademik başarısızlık en sık rastlanan intihar nedenleri arasındadır.

Depresyon, anksiyete, ruhsal problemler, travmatik yaşam olayları, madde bağımlılığı, aile içi çatışmalar, sosyal izolasyon ve ekonomik zorluklar gibi pek çok unsur intiharın oluşmasında etken olabilir.

İntihar, sadece çocukları ya da gençleri etkilemekle kalmaz, aynı zamanda evlilikte ciddi sorunlar ortaya çıkartarak ciddi bir halk sağlığı probleminin oluşmasını sağlar. İntiharın genellikle karmaşık ve çok yönlü nedenleri vardır ve her durumda farklı faktörler rol oynar.

İntihar düşüncesi olan kişiler için profesyonel yardım ve destek son derece önemlidir. Psikoterapi ve ilaç tedavisi intihar riskini azaltma ve insanlara yardımcı olmak için kullanılabilecek en iyi yoldur. Aynı zamanda, intihar düşüncesi taşıyan kişilerin yakın çevrenin desteğini alması ve empati görmesi, intiharı önüne geçilebilmesi açısından oldukça önemlidir.

İntihara sebep olan psikolojik faktörler; depresyon, anksiyete, ruhsal gidiş, bipolar bozukluk ve şizofreni gibi psikolojik rahatsızlıklardır. Bu rahatsızlıklarla mücadele eden insanlar, umutsuzluk ve çaresizlik hissiyatı gibi birçok duygu durumunda bulunabilirler. İntihara sebep olan travmatik yaşam olayları; şiddet, taciz, iş kaybı, ayrılıkta unutulmamalıdır. Bu tür olaylar, bireylerin ruhsal varlığını olumsuz etkileyerek intihara yönelmesine neden olabilir.

Sosyal ve Çevresel Faktörler; sosyal izolasyon, yalnızlık, aile içi çatışmalar, aidiyet eksikliği, zor ekonomik koşullar ve toplumsal baskı, intihara yatkın kişilerde önemli sorunlara yol açabilir.

Madde bağımlılığı; uyuşturucu ve alkol tüketimi, intihar riskini artıran faktörler arasındadır. Zihinsel ve fiziksel sağlık üzerindeki olumsuz etkileriyle bireylerin umutsuzluk içinde olmalarına yol açabilir.

Aile geçmişi son derece önemlidir. Ailede daha önce intihar girişimi veya infaz görmüş bir bireylerin varlığı, diğer aile üyelerinde intihar riskini artırabilir. Ailedeki travmatik yaşantılar ve genetik yatkınlık, infaz eylemi için bir risk faktörü olabilir.

Toplumsal tabu ve damgalama da son derece önemlidir. Dini ya da kültürel inançlarla hüküm sürer. Bu nedenle, intihar düşüncesi olan kişiler destek aramaktan kaçınabilir ve aşırı zorlama içinde acı veren olaylara sebep olabilirler.

Cinsiyet ve yaş; istatistiksel olarak, gençler ve yaşlılar, intihar riskinin daha yüksek olduğu toplulukları içerir. Cinsiyet ile intihar riski değerlendirildiğinde; erkeklerin, kadınlara kıyasla daha yüksek intihar oranlarına sahip olduğu görülmektedir.

İntihar eyleminin ardındaki sebepleri tam olarak anlamak ve gerçekleştirmek için bireysel deneyim elde etmeyi dikkate alan bütüncül bir yaklaşım gereklidir. Bu nedenle, intihar riski taşıyan bireylerin profesyonel yardım ve destek alması, hayati bir önem taşır. Eğer siz ya da bir tanıdığınız, intihar düşüncesi taşıyorsa, alanında uzman bir sağlık personelinden yardım alması oldukça önemlidir.

Terapi, intihar ve intihar düşüncesi ile mücadelede etkili bir araç olarak ön plana çıkar. Yaşadığı zorluklarla yüzleşmelerine, düşünce ve davranış kalıplarını anlamalarına ve sağlıklı başarıya ulaşmalarını geliştirmeye yardımcı olabilir.  Bireysel terapi; intihar riskli kişilerle bir terapistin kusursuz çalışmasını içerir. Terapist, bireyin iç dünyasını anlamak ve kişisel zorluklarını ele almak için empati ve destek sunar. Grup Terapisi;  intihar riski taşıyan insanları bir araya getiren etkileşimli bir terapi yöntemidir. Grup üyeleri birbirine destek olur, benzer hayatlarını paylaşırlar ve öğrendikleri tecrübeleri aktarırlar. Aile terapisi; intihara yatkın olan yaşam tarzındaki kişilerle birlikte yapılan bir terapi türüdür. Aile üyeleri arasındaki olumsuz ilişki dinamikleri ele alınır ve aile ile birlikte daha sağlıklı bir çevre oluşturmaya yönlendirilir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT); intihar düşüncesine yol açan olumsuz düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmeye odaklanan, etkili bir terapi türüdür. Etkileyici Kabul ve Farkındalık Terapisi (DAFT);  bireylerin olumsuz etkilerini kabul etmeyi ve algılamayı artırmayı hedefler. Bu terapi yöntemleri bireylerin, intiharın önüne geçilebilmesinde önemli bir rol oynar.

Psikoterapi, pozitif bir ortam sağlar ve kişilerin zorlu denetimleriyle başa çıkmalarına yardımcı olur. Toplum olarak görevimiz, intihara ve intihara meyilli kişilerin duygusal ve psikolojik davranışlarının irdelenmesi ve onlara hayatlarına ilişkin destek olunması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumluyuz.

İntiharı önlemeye yönelik girişimler, birincil, ikincil ve üçüncül düzey önlemler olarak sınıflandırılabilir. Birincil düzey önlemler toplumsal düzeyde alınacak önlemlerdir. Toplumda intihar riskini arttıran etmenlerin tespit edilerek ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Çevresel olarak kişiyi intihara yönlendirebilecek işsizlik, eğitime ulaşamama ve sık kullanılan intihar araçlarına kısıtlama getirilmesi gibi risk faktörlerini azaltmak hedeflenmektedir. İkincil düzey önlemlerin temelinde risk gruplarını belirlemek ve önleyici tedbirler almak vardır. İntihar riskini temel aldığımızda en başta gelen risk grupları psikiyatrik hastalığı olan bireyler ve ergenlik döneminde olan gençlerdir. Psikiyatrik hastalıklar, kişiyi hem ruhsal hem de sosyal olarak oldukça derinden etkileyen zorluklardır. Bu nedenle, bir süre sonra kişinin sosyal hayatını, çalışma kapasitesini olumsuz etkileyerek sosyal izolasyona neden olabilir. Tüm bu zorluklar ise, kişinin intihara yönelik yatkınlığını arttırabilir. Ergenlik dönemi ise, gelişimsel olarak krizlerin fazla olduğu baş etme yöntemlerinin, alternatif çözümlerin ise yeni geliştiği bir dönemdir. Bu nedenle, ergenlik dönemindeki gençler ruhsal olarak daha dürtüsel ve krizlere daha yatkın haldedir. Çözüm üretilemeyen ve gittikçe boğucu hale gelen problemler ise, ergenlik dönemindeki gençleri intihara daha yatkın hale getirebilir.

Uluslararası Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH), intiharı “intihar fikri”, “intihar girişimi” ve “tamamlanmış intihar” olarak üç gruba ayırır. İntihar fikrinde, birey yaşamına son vermek için çeşitli girişimlerde bulunacağına dair ipuçları verebilir. Yani, artık bu duygusal yükleri taşımakta zorlandığını belirtmeye başlayabilir. Yapılan araştırmalara göre, intihar edecek kişilerin %80’inin bu ipuçlarını verdiğini belirtmiştir. Bu ipuçları, geleceğe yönelik artan umutsuzluk, yalnızlık, çaresizlik duygularından bahsetme, ölüm ve intiharla ilgili yazılar yazma, eşyalarını düzenleme, arkadaşlarla vedalaşma, vesayet işlemlerini düzenleme şeklinde olabilir. Üçüncül düzey önlemler ise yakın zamanda intihar girişiminde bulunmuş bireylere yöneliktir; çünkü intihar girişiminin tekrarlanması, kişinin ölümüne sebep olabilen en önemli sorundur. Yapılan uzun süreli takip çalışmalarında, intihar girişiminde bulunan bireylerin %10-15’inin sonraki dönemlerde intihar eylemini tamamladıklarını tespit edilmiştir. İntihar eylemini tekrar etme riskinin en yoğun olduğu dönem ise, intihar girişiminden sonraki ilk üç aydır. Ancak, intihar girişiminde bulunmuş bireyler, damgalanma ve dışlanma kaygısıyla intihar girişiminden sonra psikiyatrik destek almaya yönelmemektedir. Bu nedenle, intihar girişimiyle acil serviste bulunan bireylere acil müdahaleye ek olarak psikiyatrik müdahale de sağlanmalıdır.

Herkesin hayatında bazı dönemlerde ölüm dürtüsü öne geçebilir, herkes ruhsal olarak karanlık bir duygu tünelinde olduğunu hissedebilir. Ancak, bu duygular iyi bir psikolojik tedavi süreciyle çoğunlukla dağılır. Travmatik deneyimler bile bizi, hayata bağlayan ögeler haline gelebilir. Hepimiz, hayatımızın başından itibaren, ölümü de ölmek zorunda olduğumuzu da biliriz. Bu nedenle, yaşamak ve yaşamımızı amaçlarla dolu canlı bir hale getirmek;  gerçekten ciddiye alınması gereken, zorlu bir yolculuktur.

Kaynak : Özden Certel

YORUM YAP