
Telefonu yatağa fırlatıp iyi şeyler düşünmeye çalıştım. Ancak düşünemiyordum ve bu fena halde canımı sıkıyordu. Yeniden banyoya döndüm, yüzümü yıkadım hem de defalarca. Havluyla yüzümü kuruladıktan sonra geçen gün not bulduğum yerde yine bir not ile karşılaştım. Kâğıdı oradan söktüm ve okumaya başladım.
“İlk aşkım, ilk adamım, ilk her şeyim…
Bunu sana ikinci kez yapmaya hakkım yok biliyorum ama bu kez nedeni ne annem ne de baban… Bu kez sebep benim, beni artık affeder misin bilmiyorum ama ne olur dene… Yine de bir kere daha karşılaşana kadar lütfen kendine iyi bak, lütfen… Seni seviyorum…”
Sol bacağımdan bir kurşun girdi ve kemiklerimin arasına saplandı. Olduğum yere yığıldım. Yığıldığım yerde beynimde inanılmaz bir gürültü vardı. Bağıran çocuklar, kan revan içinde insanlar, bitmek bilmeyen silah sesleri ve feveran içinde ölenler… Beynim cinayetin buram buram koktuğu bir savaş yeri gibiydi. Ancak tüm bunlara rağmen şimdi kalkmam ve bu savaşı bitirmem gerekiyordu. Ya kahraman olacaktım ya da korkak… İlk savaşta korkak olmayı seçmiştim, bu kez kahraman olmalıydım. En azından denemeliydim. Apar topar giyinip evden çıktım ve Berna’nın teyzesinin evine doğru sürdüm. Arabadan inip evin kapısına koştum, kapıyı çaldım. Bir süre sonra açıldı. Hızlıca merdivenleri çıktım ve kapıda Ceyda teyze ile karşılaştım.
“Berna nerede?”
“Gitti oğlum, İzmir’e.”
“Ne zaman?” çok hiddetliydim ve sesim çok çıkıyordu.
“Yarım saati geçti, arabası kaçta bilmiyorum.”
“Hangi araba hiçbir şey söylemedi mi?”
“Söylemedi oğlum apar topar gitti.”
Hızlıca arkamı dönüp merdivenlerden inmeye başladım. Ceyda teyze arkamdan bir şeyler bağırdı ama hiçbirini duymadım. Arabaya binip terminale gitmeye karar verdim. En kötü İzmir yolunda onu yakalardım. Yolda aklıma üniversite yıllarından bir dava arkadaşım geldi. Kendisi şu anda polis olmuştu ve belki de bana bir yardımı dokunurdu. Bir gözüm yolda bir gözüm telefonda numarasını buldum ve hemen aradım. Telefon üç kere çaldıktan sonra açıldı.
“Erdal!”
“Fatih!”
“Nasılsın kardeşim?”
“İyiyim Fatih, sana acil ihtiyacım var.”
“Söyle elimden gelirse yaparım, ne oldu?”
“Şu an Balıkesir’den İzmir’e giden arabalarda Berna isimli bir yolcu var mı bakabilir misin?”
“Bakarım ama…”
“Ama ne Fatih! Bakabilir misin bakamaz mısın?”
Fatih telefonda bir süre duraksadı. Ancak bu duraksama kısa sürdü.
“Sen benim için neler yaptın, tabii ki yaparım. İki dakika sonra arayacağım,” dedi ve telefonu kapattı.
Saate baktım, saat 13.03’tü. Yaklaşık beş dakika sonra terminaldeydim. Ne hız kuralı dinliyordum ne de herhangi başka bir şey… Ancak amacıma ulaşmam için kaza yapmamam gerekiyordu ve her ne kadar nabzım tavan yapsa da dikkatimi dağıtmadım. Telefonum çalmaya başladı, arayan Fatih’ti. Açtım.
– DEVAM EDECEK –