Son günlerde Baroların ve akademik meslek odalarının yapılarıyla ilgili başlayan tartışma giderek artıyor.
Ramazan ayında Diyanet İşleri Başkanı’nın hutbesine, Ankara Barosu’nun verdiği cevap ile yeniden gündeme gelen Barolar ve odalar ile ilgili yasa hazırlığı anlaşılan gündemimizi epeyce meşgul edecek.
Türkiye’de adaletin bağımsızlığı, tarafsızlığı, her geçen gün tartışılırken, ‘Adalet Mülkün Temelidir’ deyip, adalete ayarlama yapıp, mülke zarar verirseniz işte o zaman olmaz.
Türk Dil Kurumu’nda Arapça kökenden gelen ‘Mülk’ün kelime anlamı ‘Devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke’ olarak tarif ediliyor ve hemen yanında ‘Adalet mülkün temelidir’ diyor.
Adalet, toplumun, ülkeyi yönetenlerin, siyasetçilerin, sokaktaki simitçinin, milletvekilinin, bakanın, işsizin, emeklinin yani herkesin bir gün ihtiyacı olduğunda, tarafsız, bağımsız, vicdanları yaralamayan kararlar olmalıdır.
Ülkede, Baroların seçim sistemi, yapısı, kamu kurumu niteliği, yasalar ile belirli iken, ‘Azınlığın söz hakkı olmuyor’ diye her il de farklı Barolar getirmek, zaten içler acısı olan adalete güveni daha da zedeler.
Hakimler, savcılar ve avukatlar, gücün, siyasetin değil, bağımsızlığın, hukuğun ve vicdanların sesi olmalıdır.
Avukatlar, Barolar, ‘Benim gibi düşünmüyor’ diyerek ‘Benim gibi düşünen’ Barolar getirirseniz, işte o zaman adalet de, hukuk da ve en sonunda ‘Mülk’ de çok büyük zarar görür.
Çünkü adalet herkese, her zaman lazım olan ve mutlak tarafsız ve adil olması gereken bir sistem.
Mülk zarar görürse o zaman vay halimize vesselam.
