
KESK’e bağlı Tarım Orkam Sen Balıkesir İl Temsilcisi Ekber Gün, tarımsal ürünlerde dışa bağımlı hale gelen Türkiye’de, tarım sektörünün ekonomideki ağırlığının her geçen yıl azaldığına dikkat çekti.
Tarımın milli gelire ve istihdama katkısı azalırken, çiftçinin yıllardır devletten (Tarım Kanununa göre GSM % 1 olması gerekirken % 0,5 ancak olabilmektedir) alacağının büyüdüğünü, yeteri kadar desteklenmeyen çiftçinin, faizli kredilere başvurduğunu, borç batağındaki Çiftçinin tarlasını satmak zorunda kaldığını söyleyen Gün, “Tarımsal örgüt enflasyonunda aslında örgütsüz olan çiftçiler üretimden çekilirken, son yirmi yılda 3,5 milyon hektar işlenebilir tarım arazisini ekmekten vazgeçti” dedi.
“KAYITLI ÇİFTÇİ SAYISI AZALIYOR”
Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısının 2003 yılında 2,8 milyon iken günümüzde 2,1 milyona düştüğünü, yaklaşık 700 bin çiftçinin son derece yetersiz olan tarım desteğini bile almayı bıraktığını anlatan Gün, “Gerek üretim alanlarının daralması, gerekse çiftçi sayısındaki düşüş, tarımda bir üretim sorunu olduğunu açıkça göstermektedir. Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte, en büyük pay aracılara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi taşeronu olarak kullanan büyük şirketler ile ithalatçı firmalara gitmektedir. Tarımsal girdi fiyatları enflasyonun üstünde olurken, tarımsal ürünlerin tarladaki fiyatı enflasyonun altında, marketteki fiyatı enflasyonun üstünde kalmakta, üreten çiftçi para kazanamamakta, tüketiciler ise pahalı gıda tüketmektedir” diye konuştu.
“TARIMDA ÜRETİM PLANI YOK”
Ülkemizin üretim planının olmadığını vurgulayan Gün, “Tarım uzun yıllardır gündelik politikalarla yönetilmektedir. Pandemi sürecinde de maalesef devam etmektedir. Tarım kredi, ziraat bankası gibi kuruluş borçları 3 ay erteleniyor ancak özel bankaların borçları durmaktadır. Kredi garanti fonu desteklemeleri KOBİ’leri kapsarken üreticiler yararlandırılmadı. 2020 destekleme ödemeleri denmesine rağmen 2019 yılı ödemeleri ancak yapılabildi. Yine bu dönemde hazine arazilerinin tarıma kazandırılması amaçlı bir takım kararlar alındı ancak bu arazilerden kat be kat daha fazla olan son 15 yılda tarımsal üretim yapılmayan 3 milyon 500 bin hektar tarım arazisini yeniden üretime kazandırmak için pansuman tedbirlerden vazgeçip köklü çözümler üretmemiz gerekir” diye konuştu.
“SALGININ YIKICI ETKİLERİ OLACAK”
Tarım sektörünün, yıllardır uygulanan yanlı ve yanlış tarım politikaları nedeniyle bu yapısal sorunlarını çözemediğini, ülkeyi yoğun olarak etkileyen koronavirüs salgınının sektöre yıkıcı etkilerinin olacağının açık olduğunu anlatan Gün, “Bu süreçte; Covid-19 salgınının ülkemize en az zarar vermesi için, 18 Mart 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan “Ekonomik İstikrar Kalkanı”ndaki önlemler arasında tarım sektörüne yer verilmedi. 25 Mart 2020 tarihli ekonomik destek paketinde de tarım sektörü yer almadı. Tarım sektörü, stratejik bir sektördür. Üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zor, hatta olanaksızdır. Tarımda gelişmiş ülkeler desteklerini birkaç yıl öncesinden açıklayarak çiftçisini önceden yönlendiriyor. Virüsün ilk ortaya çıktığı Çin ile virüsün en çok etkili olduğu Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği'nin yanı sıra, Kanada, İngiltere, Japonya, Brezilya, Ukrayna'nın da aralarında olduğu Dünya Ticaret Örgütü üyesi 24 ülke tarımda ticaret kısıtlamalarının ve aşırı stok yapmanın gıda güvenliğini tehdit edeceği uyarısında bulundu. Küresel tarım tekellerinin bu ülkelerde olması aynı zamanda kısıtlamalara en çok başvuran ülkeler olması şaşırtıcı değil. Yapılan ortak açıklamada özellikle tahıl stoklarının bu sezon rekor düzeyde olduğu, buğday, mısır, pirinç ve soya fasulyesinde beklenen talebin fazlasıyla karşılanabileceğine vurgu yapılıyor. Kısıtlamaların yoksulların gıdaya erişimini zora sokacağını ve fiyatları artacağını özellikle belirtiyorlar. Aslında koronavirüs öncesinde olduğu gibi sonrasında da yoksullar hep gıdaya erişimde sıkıntı yaşayacak” dedi.
“YERLİ MALI TÜKET”
“Gıda ticaretini engellemeyelim” diyen ülkelerden Amerika Birleşik Devletleri’nin, koronavirüs önlemleri kapsamında tarıma 19 milyar dolarlık ek destek paketi açıkladığını anımsatan Gün, “Toplam yüzölçümünün sadece yüzde 12'si tarıma elverişli olan Japonya, en çok tarım ve gıda ürünleri ithal eden ülkelerinden birisi. Koronavirüs önlemleri kapsamında tarım ve gıda için 545 milyar yen ek destek paketi uyguluyor. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde başlayan "yerli malı tüket" kampanyaları yapılıyor. Birlik üyesi ülkeler birbirlerine karşı kısıtlamalar uyguluyor. Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan, kendi çiftçisini korumak için bakanlar kurulu kararı ile marketlerde yerel ürünlerin satışını zorunlu hale getirdi. Satışı zorunlu ürünler arasında süt ve süt ürünleri, balık ve balık ürünleri, taze et, yumurta, bal, taze meyve ve sebzeler var. Yerel üretici seralarından alım yapan perakende gıda ticaret şirketlerine domates için ton başına 600 leva, salatalık için 400 leva ve biber için 800 leva ödeme yapılıyor. Ülkemizde Mart ve Nisan ayları; özellikle sebze tohumu ve fidesi ile pamuk, ayçiçeği, mısır gibi ürünler için ekim, dikim, gübreleme ve ilaçlama zamanları. Halen bakım çalışmaları yürütülen mevsimlik meyvelerin hasat zamanı yaklaşıyor. Üreticilerimiz, çiftçilerimiz ise bugün maalesef önlerini görememekte” diye konuştu.
ÜRETİM ODAKLI POLİTİKA VURGUSU
Gün, açıklamasının sonunda “Ülkemiz sahip olduğu tarımsal potansiyeli üretim odaklı politikalarla değerlendirebilse yeni tarım düzeninde Türkiye avantajlı ülkelerden birisi olacaktır. İklimi, biyoçeşitliliği, tarım alanları, ürün deseni ile büyük zenginliğe sahip olan Türkiye, hem kendi ihtiyacını üretebilir hem de başka ülkeleri de besleyebilir. Bunun için tarımsal girdilerin temininde, tarımsal desteklemelerde, araştırma, geliştirme, teknoloji kullanımında üretimi ve çiftçiyi destekleyici politikalar uygulanması gerekir. Unutmayalım; Virüs insanı, açlık insanlığı öldürür” ifadelerine yer verdi. Cengiz GÜNER

