
İMO Balıkesir Şube Başkanı Gürkan Özcan, 17 Ağustos depreminin yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklamada, “Deprem bir doğa olayıdır ve bunun afete dönüşmemesi için gerekli tedbirler mutlak surette alınmalıdır. Oy ve rant uğruna TOKİ eliyle olmadık yerlere, fay hatlarının dibine inşa edilen yüksek katlı yapılar, deprem bilincimizin ne seviyede olduğunun açık göstergesidir” dedi.
17 Ağustos depreminin yıldönümü nedeniyle İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Balıkesir Şubesi Yönetim Kurulu adına açıklama da bulunan Başkan Gürkan Özcan, beklenen depremin bir gün mutlaka kapımızı çalacağını hatırlattı.
17 Ağustos depreminde 20 bine yakın kişinin can verdiğini, 24 bin civarında kişinin yaralandığını anımsatan Özcan, “Yapı stoğumuzun yüzde 25’i kullanılmaz hale geldi. Olası İstanbul depreminde ise AFAD tarafından ön görülen 30 bin can kaybı, 50 bin yaralı ve 2 milyon 600 bin kişinin evsiz kalması” dedi.
“20 YIL GERİYE DÖNMEYE GEREK VAR MI?”
Türkiye’nin üçte ikisinin 1 ve 2. Derece deprem bölgesinde olduğunu ve yapı stoğunun üçte ikisinin kaçak olduğunu ifade eden Gürkan Özcan, “Kaçak yapılaşmanın olağan bir durum gibi kabullenilmesi yetmezmiş gibi, bir de üstüne İmar Afları çıkarılarak bu yapıların yasallaştırılması çabası. Peki deprem gerçeklerinin önemini hatırlatmak için 20 yıl geriye dönmeye gerek var mı? Hayır geçtiğimiz günlerde Denizli’de yaşanan depremler. 100’den fazla hasarlı bina. Ya da bu yıl içerisinde yaşadığımız istinat duvarı yıkılmaları, deprem etkisi olmadan binaların durduk yerde göçmeleri, İstanbul Kartal’da çöken bina enkazının 4 günde zor kaldırılması” diye konuştu.
“DEPREM BİR DOĞA OLAYI”
Hafif hasarlarla atlatılması gereken depremlerde dahi yapıların kullanılmaz hale gelmesinin, can kayıplarının yaşanmasının, mevcut yapılardaki tehlikenin boyutunu en göz alıcı çıplaklığı ile ortaya koyduğunu belirten Özcan, “Deprem bir doğa olayıdır ve bunun afete dönüşmemesi için gerekli tedbirler mutlak surette alınmalıdır. Bu tedbirlerden ilki, İmar Barışı kapsamında Balıkesir de Yapı Kayıt Belgesi için başvuran 120 bin civarında ki yapının bugünkü deprem yönetmeliğine uygunluğunun kontrol edilmesi ve mevcut yapı stoğumuzun gözden geçirilerek gerekli durumlarda güçlendirilmesi, İkincisi ise yapı ruhsatı almak için müracaat eden vatandaşların işlemlerinin, Mühendislik Bilimi çerçevesi içerisinde, liyakatlı personeller tarafından en kısa sürede sonuçlandırılmasıdır. Ruhsat makamlarında, aylarca süren ruhsat işlemleri vatandaşları bezdirip kaçak yapılaşmaya yöneltirken, yatay yapılaşmadan bahsedip, oy ve rant uğruna TOKİ eliyle olmadık yerlere, fay hatlarının dibine inşa edilen yüksek katlı yapılar, deprem bilincimizin ne seviyede olduğunun açık göstergesidir” dedi.
“BİR ARPA BOYU YOL KAT ETMİŞ OLMAMIZI KABUL EDEMİYORUZ”
Özcan, açıklamasının sonunda şu değerlendirmeyi yaptı: “20 yıl sonra geldiğimiz noktada tekrar hatırlatmak istiyoruz ki; Deprem Yönetmeliklerinin hiçe sayılmasını kabul edemiyoruz. Her yıl çok sayıda mühendislik diploması verilmesine rağmen kaliteli bir mühendislik öğrenimi verilmemesini kabul edemiyoruz. Her afetten sonra sık sık yapılan yara sarma anlayışından kurtulup; bilimin, tekniğin ve aklın gerektirdiği işlerin yapılmamasını kabul edemiyoruz. Ruhsatlardan mühendis ve mimarların imzasının kaldırılması mesleğimizin gelişimini engellenmesini, sahteciliğin önünün açılmasını kabul edemiyoruz. Oda ile meslek insanı arasına örülmeye çalışılan duvarları kabul edemiyoruz. Fiziksel, sosyal ve ekonomik yönden çöküntü ve bozulma sürecine girmiş kentsel alanları, içinde yaşayanlar için yaşam kalitesi daha yüksek olacak şekilde kente kazandırılmasını hedefleyen bütünlüklü kentsel Dönüşüm yerine İmar Aflarının getirilmesini kabul edemiyoruz. Var olan yapı stokumuzun; deprem başta olmak üzere diğer doğal olaylara karşı hazırlıklı ve güvenli olmamasını kabul edemiyoruz. 1938 yılından kalma Mühendislik Yasasının geliştirilip, güncellenmemesini kabul edemiyoruz. 20 yıl sonra gelmiş olduğumuz noktada bir arpa boyu yol kat etmiş olmamızı kabul edemiyoruz.” Cengiz GÜNER

