
BM Genel Kurulu’nda tarihi an: Aralarında Fransa, İngiltere ve Kanada’nın da bulunduğu 10 ülke, Filistin Devleti’ni tanıdı. Böylece Filistin’i tanıyan ülke sayısı 157’ye yükseldi.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Merkezi’nde düzenlenen “Filistin Meselesine Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi Konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans”, Filistin Devleti’ni tanıma kararlarıyla tarihi bir dönüm noktası oldu. Genel Kurul öncesinde ve sırasında, aralarında İngiltere, Kanada, Avustralya, Portekiz, Fransa, Monako, Lüksemburg, Belçika, Malta ve Andorra’nın bulunduğu 10 ülke, Filistin Devleti’ni resmen tanıdığını duyurdu. Bu kararlarla, Filistin’i devlet olarak tanıyan BM üyesi ülke sayısı 157’ye yükseldi.
Peş Peşe Gelen Tanıma Kararları
Zirveden bir gün önce İngiltere, Kanada, Avustralya ve Portekiz, Filistin Devleti’ni tanıma kararlarını açıklamıştı. Genel Kurul sırasında ise Fransa, Monako, Lüksemburg, Belçika, Malta ve Andorra’dan peş peşe gelen açıklamalar, uluslararası toplumun iki devletli çözüm konusundaki kararlılığını ortaya koydu.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, BM özel oturumunda yaptığı konuşmada, “Filistin Devleti’ni tanımak için daha fazla bekleyemeyiz. Hepimizin bir sorumluluğu var. Gazze’de insanlar ölmeye devam ediyor. Ateşkes sağlanmalı ve iki devletli çözüm için artık zamanı geldi,” dedi. Macron, 7 Ekim 2023’te İsrail’in yaşadığı terör saldırısına da atıfta bulunarak, barışın ancak diyalog ve adaletle mümkün olduğunu vurguladı.
Monako Prensi II. Albert, Lüksemburg, Belçika ve Malta da benzer şekilde Filistin Devleti’ni tanıma kararlarını duyurdu. Bu adımlar, Filistin’in 1988’de bağımsızlık ilanından bu yana tanınma sürecinde önemli bir eşik olarak kayıtlara geçti.
Filistin’den Memnuniyet, İsrail’den Sert Tepki
Filistin Dışişleri Bakanlığı, tanıma kararlarını “cesur ve uluslararası hukuka uygun” olarak nitelendirerek memnuniyetini ifade etti. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, video bağlantısıyla katıldığı konferansta, bu kararların iki devletli çözümün uygulanması için kritik bir adım olduğunu belirtti. Abbas, Hamas’ın silahsızlandırılmasını ve Gazze’nin Filistin Yönetimi tarafından kontrol edilmesini savunarak, kalıcı ateşkes, insani yardım ve yeniden inşa çalışmalarının başlatılması gerektiğini vurguladı.
İsrail cephesinden ise tepkiler sert oldu. İsrail’in BM Daimi Temsilcisi Danny Danon, özellikle Fransa’nın kararını eleştirerek, “Rehineler Gazze’de olduğu sürece bu savaş bitmeyecek,” dedi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise Filistin Devleti’nin tanınmasını “terörizme ödül” olarak nitelendirdi ve Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşimlerini genişletme tehdidinde bulundu. İsrail’in aşırı sağcı figürleri de Batı Şeria’nın ilhak edilmesi çağrısında bulundu.
Tanıma Kararlarının Uluslararası Yankıları
Kanada Başbakanı Mark Carney, Filistin’i tanıma kararını, “barışçıl bir gelecek için ortaklık” olarak tanımladı. Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, İsrail hükümetinin Filistin Devleti’ni engelleme çabalarına dikkat çekerek, Hamas’ın yönetimde rolü olmaması gerektiğini belirtti. İngiltere Başbakanı Keir Starmer ise Filistin Devleti’ni tanıma kararını Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a yazdığı bir mektupla resmen bildirdi. Starmer, “Bu tarihi adım, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkına desteğimizin göstergesidir,” dedi.
Portekiz Dışişleri Bakanı Paulo Rangel, tanıma kararının Portekiz’in dış politikasıyla uyumlu olduğunu ve terörizmin kınanması, kurumsal reformlar ve İsrail’in tanınması gibi şartlara bağlı olduğunu ifade etti.
İki Devletli Çözüm ve Gelecek
İki devletli çözüm, 1967 sınırlarına dayalı, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti’nin kurulmasını öngörüyor. Ancak İsrail, bu çözüme karşı çıkarak Batı Şeria’daki işgal politikalarını sürdürüyor. Filistin’in tanınma süreci, 2011’de UNESCO’ya kabul edilmesi ve 2012’de BM Genel Kurulu’nda gözlemci devlet statüsü kazanmasıyla hız kazanmıştı. Son tanıma kararlarıyla, uluslararası toplumun Filistin Devleti’nin meşruiyetine verdiği destek daha da güçlendi.
Filistin’i tanıyan ülke sayısının 157’ye ulaşması, İsrail üzerindeki diplomatik baskıyı artırırken, bölgede adil ve kalıcı bir barışın sağlanması için umutları yeşertiyor. Ancak, İsrail’in ilhak tehditleri ve ABD’nin bu konudaki belirsiz tutumu, çözüm sürecini karmaşık hale getiriyor.

