
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Balıkesir Şubesi, 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara Depreminin 24’ncü yılı nedeniyle açıklama yapıldı. Açıklamada "Depremlerin büyüklüklerine vurgu yapılması, şimdiye kadar çoktan alınması gereken önlemleri almayan, bilime ve mühendisliğe kulaklarını tıkayan anlayışın sığındığı bahaneden öte bir anlam ifade etmemektedir” denildi.
Tarihin en yıkıcı depremlerinden olan 17 Ağustos Marmara Depreminin üzerinden 24 yıl, 6 Şubat Depremlerinin üzerindense 6 ay geçtiğini belirtilen açıklamada söz konusu depremlerin, coğrafyamızın gördüğü en büyük depremlerden olduğuna dikkat çekildi. Ortaya çıkan can ve mal kayıplarının nedeni olarak depremlerin büyüklüklerini göstermenin, şimdiye kadar çoktan alınması gereken önlemleri almayan, bilime ve mühendisliğe kulaklarını tıkayan anlayışın sığındığı bahaneden öte bir anlam olmadığı ifade edildi.
"Verilen sözler çoktan unutuldu"
Marmara Depreminin, depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olma özelliği taşıdığını ve depremlere karşı hazırlık konusunda toplumsal farkındalığın kamuoyunca ortak bir fikre dönüşmesine rağmen 20 yıllık zaman diliminde hiçbir konuda yeterli hazırlığın yapılmadığının 6 Şubat 2023 depremleriyle ortaya çıktığı ifade eden açıklamada, bunun göstergesinin depremin üzerinden henüz 6 ay geçmesine rağmen konunun yetkili kurum ve kuruluşların ve yöneticilerin gündeminden çıkmış olmasından, verilen sözlerin çoktan unutulmuş olmasından anlaşıldığı belirtildi.
Depremin üzerinden 6 ay geçmesine rağmen bölgede yıkımı beklenen ağır hasarlı yapıların tehlike yaratmaya devam ettiğini, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemlerinin çevreye ve insan sağlığına zarar verdiğine dikkat çekilen açıklamada; “İmar planlarının oluşturulması süreçleri aksamakta, barınma ve su gibi en temel gereksinimler bile karşılanamamaktadır” denildi.
"Envanterin nasıl çıkarılacağı bile belli değil"
Var olan yapı stokunun büyük çoğunluğunun, deprem yönetmelikleri dikkate alınarak yapılmadığını; yapıların ya mühendislik hizmeti olmadan üretildiğini ya da yeterli düzeyde mühendislik hizmeti alınmamış olduğu ifade edilen açıklamada; “TBMM’nin İzmir Depremi sonrası kurduğu Araştırma Komisyonun Temmuz 2021 tarihli raporuna göre Türkiye’de 10 milyon civarında olan yapı stokunun 6-7 milyon civarında olan kısmı riskli yapı statüsündedir. Bu risk ortadan kaldırılmadığı veya azaltılmadığı sürece ülkemiz büyük yıkımlarla defalarca yüzleşeceği gibi, depremler sonrası müdahalelerde de yetersiz kalmaya mahkum olacaktır. Bugün riskli yapı miktarımız istatistiksel yöntemlerle tahmin edilmektedir. Oysa, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına göre 2017 yılına kadar ülkemizdeki yapı stokunun envanterinin çıkartılıp bunlara müdahale edilmesi gerekmekteydi. Ne yazık ki 2023 Türkiye’sinde yapı envanterin nasıl çıkarılacağının yöntemi bile belirlenmiş durumda değildir.
Yine TBMM’nin Maraş merkezli depremlere ilişkin çıkarmış olduğu Mayıs 2023 tarihli raporundan anlaşıldığı üzere son 11 yıl içerisinde ülke genelinde 238 bin civarında riskli yapıya Kentsel Dönüşüm adı altında müdahale edilerek yenilenmesi sağlanmıştır. Yani 2012 yılından bu yana riskli olduğu düşünülen yapı miktarının sadece %3-4 civarındaki kısmı yenilenebilmiştir. TBMM’nin Mayıs 2023 tarihli raporuna göre İstanbul’daki riskli yapı dönüşümünün son 11 yıl içerisinde %13-14 civarında kaldığı görülmektedir. Aynı yöntemlerle devam edilmesi halinde İstanbul’un güvenli bir yapılaşmaya kavuşması 80 yıl gibi bir zamana yayılacaktır” denildi.
"Yapı denetim sisteminin değişmesi gerekir"
6 Şubat depremlerinin yapı denetim hizmetinin en temelde bir kamu görevi olarak ele alınmasının önemini, serbest piyasa koşullarına terk edilmesinin yanlış olduğunun açıkça gösterdiği belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Çünkü bir yapı, mülkiyeti ister devlette, ister gerçek kişilerde, isterse özel kuruluşlarda olsun doğrudan toplumun güvenliğini, tarihini, kültürünü, konforunu, ekonomisini ve çevresini etkileyen, ilgilendiren bir varlıktır. Bu özelliklerinden dolayı yapılar kamusal varlıklardır. Üstelik 2019 yılına kadar müteahhitlerin kendi denetim şirketlerini belirlediği bir sistem yürürlükte olmuş ve 18 yıl boyunca müteahhitlerin kendi denetçilerini seçmesiyle yapı denetimi işleri yürümüştür. 2019’dan sonra müteahhidin kendisinin denetçiyi belirleme sisteminden çıkılarak havuz sistemine geçilmesi de sorunları çözmeye yetmemiştir.”
"Mühendislik hizmetleri hayati önemlidir"
Depremlerdeki risklerin azaltılması için mühendislik hizmetlerinin önemli olduğuna dikkat çekilerek, şantiye şeflerinin tam zamanlı çalışmasının, yetkin mühendislik uygulamasının hayata geçirilmesine vurgu yapıldı.
İnşaat mühendisliği çok geniş bir mühendislik dalı ve tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanı olduğu ifade edilerek, “Dört yıllık bir mühendislik lisans eğitimini tamamlamak, mühendislik yetki ve sorumluluklarını kullanmak için yeterli değildir. Bu sebeple, inşaat mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın güvenli yaşam hakkının korunması ve yatırımların ekonomik sınırlar içerisinde kalması amacıyla ‘Yetkin Mühendislik’ sisteminin hayata geçebilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Sonuç olarak vurgulamak isteriz ki; Sağlıklı yapılaşma, nitelikli bilimsel, teknik kurallar, nitelikli eğitim, nitelikli mesleki hizmetler, nitelikli müteahhitlik ve nitelikli kamusal denetim ile mümkündür” denildi. Bilge Yurdusev

