
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Balıkesir İl Temsilciliği tarafından yapılan açıklamada, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan bir kararla 13 Ekim günü afet risk bilincinin ve risk azaltma kültürünün geliştirilmesi amacıyla ‘Dünya Afet Risklerini Azaltma Günü’ olarak anıldığı hatırlatıldı.
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “Hem küresel hem de ulusal ölçekte Covid-19 Pandemisinin ağır sonuçlarının yaşandığı bu günlerde sağlıklı, güvenli ve ekolojik bir yaşam için kamu yararı ve bilimsel ilkeler üzerinde yükselen risk azaltma ve sakınım politikalarına ne kadar ihtiyacımız olduğunu iki gündür Hatay ve Trabzon’da devam eden yangınlarla açık bir şekilde bir kere daha gördük. Afet risklerinin azaltılmasına yönelik politikalar sosyal, ekonomik, kültürel ve hatta siyasal boyutlardaki iyi planlanmış çalışmaların birbirine bağlandığı bir sürecin ürünüdür. Bu politikalar yapım ve mekânsal planlama, halk sağlığı, çevre koruma, enerji, su kaynakları ve iklim değişikliği ile mücadele gibi onlarca alana yönelik katılımcı, çok sektörlü ve çok aktörlü olmalıdır.
Afet risklerinin azaltılmasına yönelik politikalar bir devlet politikası kararlılığında ve sürekliliğinde uygulanmak durumundadır. Ülkemizde afet risklerinin temel nedeni olan kırılganlıkları/zarar görebilirliği düşürüp doğa ve insan kaynaklı afetlere karşı dirençliliği yükseltecek, toplumun iklim değişikliği ile mücadele kapasitesini yükseltecek bir Afet Risk Azaltma Stratejisi hala hazırlanamamıştır. Böylesi bir stratejimiz olmadığı gibi afet yönetim sistemimiz de 1959 yılında yürürlüğe giren ve bugün 60 yaşını geçmiş eski bir yasa, 7269 sayılı Umumi hayata müessir afetler dolayısıyla alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlara dair kanun hükümlerine dayalı olarak, acil yardım ve müdahale odaklı bir şekilde sevk ve idare edilmeye çalışılmaktadır. Yeni bir afet yasası temel bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır. Bu yasa şemsiye bir yasa olarak fay yasası, sel ve taşkınlardan korunma yasası, heyelan kontrol yasası gibi yasaları kucaklamalı, İmar, planlama, Kentleşme, Yapı üretim ve denetim ile entegre edilmelidir. Yeni bir imar affına asla izin verilmemeli, riskli alt ve üst yapının afetlere karşı daha dayanıklı olmasını sağlayacak önlemler geliştirilmeli; doğa ve insan kaynaklı tehlikelerin ve bu tehlikelerden kaynaklanan afet risklerinin sistematik bir şekilde izlenmesi ve değerlendirilmesiyle desteklenen ve risklere karşı halkın bilinç düzeyinin yükseltilmesini de içeren hem ulusal, hem de yerleşim birimleri ölçeğinde afet risk azaltma planlarının/ sakınım planlarının ivedilikle hazırlanması gerekmektedir.
2020 yılının ‘Dünya Afet Risklerini Azaltma Gününe’ ülkemiz hiç de arzulanan koşullarda girmiyor. Ocak 2020 tarihinden bu yana geçen yaklaşık 10 aylık zaman dilimi içinde Elazığ-Sivrice, Malatya-Pütürge, Van-Başkale, Bingöl-Karlıova, Manisa-Akhisar’da yaşanan depremler, Van-Bahçesaray’da yaşanan çığ düşmesi ile Adana, Mersin, Antalya, Bursa, İstanbul, Rize, Artvin, Trabzon, Giresun’da yaşanan taşkınlar ve en son Hatay ve Trabzon’da yaşanan yangınlar sonucunda 120’yi aşkın vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, 25 bini aşkın konut veya işyerinin hasar gördüğü, 10 milyar lirayı aşan maddi kaybın yaşandığı görülüyor. Afet risklerini azaltma yaklaşımı kamu yönetim politikalarına yerleşmediği gibi, merkezi ve yerel yönetimlerin aldıkları yapı kayıt belgesi vererek kaçak yapıların meşrulaştırılması, Kanal İstanbul Projesi, 3. Köprü, İstanbul Hava Limanı gibi kararlarla kentlerimizin risk havuzları daha da büyütülmektedir. Yerleşim alanlarımız hem güvensiz, hem sağlıksız.
Ülkemiz gerçekliğinde kalıcı ve sürekli bir Afet Risk Azaltma Sistemi yaşamsal bir taleptir. 13 Ekim 2020 ‘Dünya Afet Risklerini Azaltma Günü’ tüm dünyada risk yönetimi temelinde anılıyor. Bugünün Ülkemizde de deprem ve iklim değişikliği etkileri başta olmak üzere, hızla artan doğa ve insan kaynaklı risklerin doğru algılanmasına, analizine, izlenmesine ve değerlendirilmesine yol açacak bir risk yönetim sisteminin geliştirilmesine vesile olmasını; tüm yurttaşlarımızın daha güvenli, daha sağlıklı, daha çevreci ve daha kamucu ve demokratik yerleşimlerde barış içerisinde yaşamasını dileriz.” Cengiz GÜNER