BIST 100
11.366,93 0,31%
DOLAR
41,4691 0,07%
EURO
48,7693 0,18%
GRAM ALTIN
4.986,27 0,15%
FAİZ
39,80 0,00%
GÜMÜŞ GRAM
58,67 0,22%
BITCOIN
111.812,00 -1,55%
GBP/TRY
55,9143 0,27%
EUR/USD
1,1751 0,11%
BRENT
69,03 -0,40%
ÇEYREK ALTIN
8.152,55 0,15%
Balıkesir Parçalı Bulutlu
Balıkesir hava durumu
11 °

Gündem saldırganlık

sadg

Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye Psikiyatri Derneği Balıkesir Şube Başkanı Prof. Dr. Tunay Karlıdere ile son günlerde artan çocuk kaçırma, taciz, tecavüz, öldürme ve hayvanlara kötü muamelede yaşanan artışları konuştuk. Karlıdere, yaşananları saldırganlık olarak değerlendirdi. Açıklamasında yapılması gerekenleri de bir bir sıraladı.

Saldırganlığın, canlılar dünyasında yaygın olsa da insan için kendi türüne, diğer türlere ve hatta kendisine yönelik olumsuz bir davranış olarak kabul edildiğini belirten Karlıdere, “Saldırganlık; fiziksel ve cinsel taciz, şiddet ve eziyet, sözel taciz ve incitme, ruhsal ve sosyal baskı ve taciz gibi değişik şekillerde görülebilmektedir. Saldırganlık ve şiddetin fiziksel sonuçları ufak tefek yaralanmalardan ölüme kadar değişebilse de ruhsal sonuçları hem mağdur hem de çevresi için çok daha ağır olabilmektedir” bilgisini verdi.

“CANIMIZI ACITAN HABERLER ARTIYOR”

Bireyin ruhsal ve sosyal gelişimi ile eğitiminin ne kadar artarsa saldırganlığın da o kadar azalmasının beklendiğini vurgulayan Karlıdere, “Günümüzde saldırganlığı azaltacak bu etmenler çok daha iyi şartlara kavuşmuş olmasına karşın gerek küçük çocuklara gerekse hayvanlara yönelik saldırganlık haberlerinde artışlar dikkatimizi çekmektedir. Saldırganların bir diğer hedef kitlesinin ise başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları olduğu görülmektedir. Ulusal basında genellikle üçüncü sayfa haberi olarak gördüğümüz saldırganlık haberleri yaşadığımız günlerde baş sayfada hatta neredeyse manşetlerde yer bulmaktadır. Özellikle çocukların kaçırılması, tecavüze maruz kalması ve hatta ölüme kadar giden fiziksel zarar görmeleri gibi toplum vicdanını yaralayan, canımızı acıtan haberler artmaktadır” dedi.

YAŞAM HAKKI VURGUSU

Karlıdere, yaşam hakkının, tüm kültürlerde bireyin en temel hakkı olarak kabul edildiğini anımsatarak, “Yaşamak sadece nefes alıp vermek, yemek ve içmek, çalışmak ve üretmek olmayıp sevmek, mutlu olmak, güvende hissetmek, uygun bir refaha sahip olmak, olumlu etkileşimde bulunmak, bir arada olmak, huzurlu olmak gibi birçok değişkeni bir arada tutmaktadır. Saldırganlık, kendisini yeterince savunamayacak durumda olan bu çocuklarımızın bu yaşam hakkına yönelik olup saldırganlığa doğrudan maruz kalan veya buna herhangi şekilde şahit olan çocuklarımızda korku, çaresizlik, güvensizlik, utanç, öfke gibi birçok insani ancak keyif vermeyen, yorucu, olumsuz ve yük artıran duygu açığa çıkmaktadır. Sadece duygu değil, beraberinde irkilme, dürtüsellik, hırçın davranışlar, içe kapanma, uyku düzensizlikleri, sosyal iletişimden kaçınma, ders başarısında düşme gibi davranış sorunları da gelişmektedir” diye konuştu.

“HAYVANLARA KARŞI GÖSTERİLEN SALDIRGANLIK, TOPLUM TARAFINDAN KABUL GÖRMÜYOR”

Karlıdere, açıklamasında son dönemde hayvanlara karşı yapılan saldırganlıkların da arttığına dikkat çekerek, şu değerlendirmeyi yaptı: “Benzer duruma hayvanlara karşı gösterilen saldırganlıkta da rastlanılmaktadır. Temel ihtiyaçlar dışında bir gerekçe ile özellikle de eziyet içeren bir tutumla hayvanlara karşı gösterilen saldırganlık da toplum tarafından kabul görmemektedir. Bu şekilde zarar gören kedi, köpek gibi hayvanlar da toplum vicdanını yaralamakta ve saldırgana karşı tepki doğurmaktadır. Saldırgan bireylerin çocukluk döneminden itibaren hayvanlara eziyet eden, onları yaralayan, sakat bırakan davranışları olduğu bilinmektedir. Bu bireylerin önemli bir bölümü yazılı olmayan yasalarımız kabul ettiğimiz gelenek, görenek, örf ve adetlerimiz ile toplumun genel geçer kurallarına ve yazılı kurallara yani yasalara uymakta da zorlanmakta, hatta bu kurallarla çatışmaktadır. Küçüklükten itibaren gelişen bu şiddet davranışı önceleri aile içinde önemsenmez iken giderek toplumsal bir sorun haline gelmektedir. Şiddet, şiddeti doğurmakta ve devam ettirmektedir.”

“HABERLERİN VERİLME ŞEKLİNE ÖZEN GÖSTERİLMELİ”

Karlıdere, açıklamasının sonunda şu değerlendirmeyi yaparak, çarpıcı bilgiler verdi: “Bireylerin saldırganlığını ve şiddet gösterilerini özellikle bir ruhsal hastalık ile isimlendirmek veya saldırganlığa bu yönde bir açıklama getirmeye çalışmak bu olumsuz durumu aklamaya ve kabul edilebilir hale getirmeye neden olmakta, devam etmesini ve dozunun artmasını kolaylaştırmaktadır. Çevreye zarar veren saldırgan bireyi sorunları olan genç veya bunalımdaki birey ya da çocuğunun hastalığı nedeniyle çaresiz kalan baba gibi masumlaştıran sıfatlarla sosyal kabul edilebilirliğini artırıcı anlatımlar da şiddetin artmasına olanak sağlamaktadır. Bu ifadelerden saldırgan davranış gösteren her bireyin sağlıklı olduğu anlamı çıkmamaktadır.

Gerçeği değerlendirme becerisi bozulan psikotik bozukluklu bireyler ve diğer bazı ruhsal bozukluk tanısı alan bireyler de saldırgan davranışlar gösterebilirler ancak bu tarz eylemler gündem oluşturacak kadar yoğun olmamaktadır. Diğer taraftan isimlendirmede kullanılan ruhsal hastalığa sahip bireyler de bu durumdan olumsuz etkilenmekte, damgalanmakta ve toplum içerisinde ürkülen, uzak durulması gereken hedefler haline gelmektedir. Bunlara ek olarak, düğünler, galibiyetler, doğum günleri gibi gerekçelerle yapılan kutlamalarda kullanılan havai fişekler, gelişigüzel kullanılan silahlar, şiddeti övücü konuşma ve tutumlar, küresel silah tacirlerinin körüklediği bireysel silahlanma da saldırganlığı artırmaktadır. İnsanlar bu desteklerle adaleti kendileri gerçekleştirmeye yönelmekte ve bunu haklı görmekte, bu durum da saldırganlığı ve şiddeti günlük yaşamda artan bir sorun haline getirmektedir.

Cezaevine kapatma, ilaçlarla iğdiş etme, kastrasyon, idam gibi cezalar tek başlarına çözüm sağlayamamaktadırlar. Saldırganlık ve şiddetin önlenmesinde ceza verilmesi bir dereceye kadar etkili olabilirse de nedenlerini ve desteklerini ortadan kaldırmak çok daha uygun çözüm olacaktır. Bu bağlamda bireysel eğitimin kalitesini artırmak, aile içinde bu yöndeki olumlu tutum ve davranışları destekleyip olumsuz olanları engellemek, bu yönde olumlu rol model olmak, saldırganlığı ve şiddeti özendirmemek ve övmemek, şiddetin ve saldırganlığın yazılı ve görsel medyada bu yöndeki haberlerin verilme şekline özen gösterilmesi doğru olacaktır.” Cengiz GÜNER

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?