
ÖZEL HABER - Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Dr. Bekir Ceylan, pandemi sonrasında yaşlılarda yalnızlık sorununun ciddi boyutlara ulaştığına dikkat çekti. Ceylan, geçtiğimiz iki yıl boyunca uyardığı sosyal sorunların bir bir kendini gösterdiğini belirterek, çarenin aile fertlerinin yaşlı bireyleri sık sık ziyaret etmelerinde ve onlarla sohbet etmelerinde olduğunu söyledi.
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Dr. Bekir Ceylan, Pandemi sonrası yaşlılarda yalnızlık ve sosyal izolasyon sorunlarıyla nasıl mücadele edilmeli konunda açıklama yaptı.
Ceylan, “Gelişmiş ülkelerde nüfusun çoğunluğunu yaşlılar oluştururken, nüfus tahminlerine göre ülkemizde yaşlı nüfus oranının da 2025 yılında yüzde 11,0 ve 2030 yılında yüzde 12,9 olması bekleniyor. Burada asıl olan yaşlının memnuniyeti ve yaşam kalitesini artırmak olmalı. Yaşlılarda gerekli koşullar sağlanmadığında depresyon, uyku bozuklukları, majör depresyon gibi psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkabiliyor” dedi.
“YAŞLANMA DOĞUMDAN ÖLÜME KADAR DEVAM EDEN BİR SÜREÇ”
Genel anlamda kavramsal olarak bakıldığında yaşlılığın yaşam sürecinin son evresi olarak görüldüğünü anlatan Ceylan, “Yaşlanma ise doğumdan ölüme kadar devam eden bir süreç. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yaşlılık kişinin çevreye uyum sağlama yeteneğinin yavaş yavaş azalması olarak tanımlarken 80 ve üstü yaş aralığını ise yaşlı olarak belirlendi.
Günümüzde yaşlı nüfusun gittikçe arttığını görüyoruz. Özellikle gelişmiş ülkelere baktığımızda nüfusun çoğunluğunu yaşlılar oluşturuyor. Bu durum ülkenin yaşlılar için ayrıca sosyal, psikolojik, ekonomik anlamda stratejiler geliştirmesini gerektiriyor.
Ülkemizde toplam nüfus içinde 60 yaş ve üstü nüfus 1950 yılında yüzde 5.9 iken, 2016’da yaklaşık 6,5 milyon ile nüfusun yüzde 8,3’ünü oluşturuyor. Bu oran 2021 yılında yüzde 9,7’ye yükseldi. Nüfus tahminlerine göre yaşlı nüfus oranının 2025 yılında yüzde 11,0, 2030 yılında yüzde 12,9 olması bekleniyor” diye konuştu.
“SOSYAL VE PSİKOLOJİK SORUNLARLA KARŞILAŞIYORLAR”
Ceylan, yaşlılık döneminin önemli olduğunun altını çizdi. Asıl odak noktasının, yaşlının yaşam memnuniyetini ve yaşam kalitesini arttırmak olduğunu vurgulayan Ceylan, “Yaşlının yaşam kalitesini ve memnuniyetini yüksek tutmadığımızda karşımıza pek çok problem çıkabiliyor. Yaşlılarda görülen psikiyatrik hastalıklara baktığımızda; depresyon, çeşitli demans tipleri, uyku bozuklukları, anksiyete bozukluklarının görüldüğünü söyleyebiliriz. Yaşlılık döneminde herhangi bir organik hastalığa bağlı ya da tamamen tek başına en sık rastladığımız psikiyatrik hastalık majör depresyondur.
Halk arasında sıklıkla depresyon olarak tariflenen bu tabloda yaşlı yaşam enerjisi kaybeder, yaşamak artık onun için anlamsız hale gelir, alınganlıklar artabilir, yakınlarının kendisiyle yeterince ilgilenmediğini düşünebilir, ilgi ihtiyacı artabilir, uyku ve iştah problemleri görülebilir, hatta daha da ileri gittiğimizde intihar isteği ile karşılaşabiliriz. Bu intihar etme isteğini genelde pasif bir şekilde artık yaşamın anlamı kalmadı, ölsem de kurtulsam ya da artık Allah’ın canımı almasını bekliyorum ifadeleriyle duyabiliriz” diye konuştu.
“YAŞLILAR KENDİLERİNİ İYİ İFADE EDEMEYEBİLİR”
Yaşlıların, yaşlılık döneminde karşılaşmış oldukları önemli sorunlar arasında ekonomik sorunların da olduğunu belirten Bekir Ceylan, “Yaşlılar, yaşlılık döneminde kötü ekonomik koşullardan dolayı sosyal ve psikolojik sorunla karşılaşabiliyorlar. Yaşanılan ülkenin ekonomik düzenine bağlı olarak hayatın giderek pahalılaştığı, emeklilik ya da ailede para sağlayan kişinin ölümü gibi durumlarda gelirin azalması nedeniyle yaşlıların kendi geçimlerini sağlamaları zorlaşıyor” dedi.
Ceylan, emeklilik sonrası ekonomik hayata katılımı azalan yaşlıların ekonomik güçlükler yaşamanın yanında kendilerini gittikçe işlevsiz ve yetersiz hissedebildiklerini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Bununla beraber yaşlıların yalnızlık ve sosyal izolasyon sorunu günümüzün modern toplumunda derinleşiyor. Ekonomik olarak güçlük yaşayan yaşlı birey aynı zamanda yaşıtlarından da uzaklaşıyor ve çoğu zaman yaşıtlarının vefat etmesi ile beraber zorunlu bir yalnızlaşma sürecine giriyor. Emeklilik dönemi ile çalışmanın sona ermesi ve boş zaman döneminin başlaması, boş zamanın değerlendirilememesi sorununu ortaya çıkarıyor. Bu dönemin başarı ile geçirilmemesi, yaşlı birey üzerinde olumsuz birtakım davranışlara kaynaklık edebiliyor. Örneğin, kendi kendilerini düşünerek kuruntu ve sıkıntı içine girebiliyorlar. Bu durum da klinikte depresyon dediğimiz tablonun oluşumuna zemin hazırlıyor. Boş kalan yaşlı, geçmiş muhasebesine başlıyor ve işlevsel olan ya da olmayan pek çok düşünce ile baş başa kalıyor.”
Ceylan, yaşlı ihmalinin pasif ve aktif ihmal olarak ikiye ayrıldığını belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Aktif ihmal; yiyecek, su barınma, giyinme tıbbi ve duygusal destek gibi temel yaşama ihtiyaçlarının karşılanmasındaki eksiklik ve yetersizliktir. Yaşlıya bilinçli olarak, bilerek ve isteyerek fiziksel ve duygusal acı vermeyi de içerdiğini söyleyebiliriz. Bu davranışlar bilinçli ihmal olarak tanımlanıyor. Pasif ihmal ise zarar verme niyeti olmadan bakıcı kişinin, yaşlı bireyin temel ihtiyaçlarını karşılamada yanlış davranışıdır.
Yaşlının ihmal edilmesi; aile fertleri arasında çatışma olması ya da aile fertlerinin yanlış davranışlarını yaşlıya yansıtmaları, ihtiyaçlarına karşı umursamaz davranmaları şeklinde görüldüğü gibi, aile üyelerinin yaşlıyı kendilerine bir engellemiş gibi görmeleri, kızgınlık belirtmeleri de kasıt olmayan ihmal olarak biliniyor. Yaşlılıkta aile bireylerinin yaşlıya tutumları önemlidir ve konuşulmalıdır. Ülkemizde yaşlılar kendilerini yeterince ifade etme yeteneğini bulamıyorlar. Yapılan çoğu reklam, plan ve programlar daha ziyade gençlere hitap ediyor. Bu da yaşlıların kendilerini izole hissetmelerine neden oluyor.”
“YAŞLILARIN SOSYAL YAŞAMIN İÇİNDE OLMALARI GEREKİYOR”
Yaşlıların psikolojik sağlamlığını arttırmak için mümkün olduğunca sosyal yaşamın içinde olmalarını teşvik etmenin, özel becerileri ile hobilerini ortaya çıkarmanın ve bu çerçevede çeşitli kurslara katılımlarını desteklemenin önemli olduğunu vurgulayan Dr. Ceylan, “Sabah uyandığında günü planlamak, düzenli olarak hareket etmek, yaşlılık dönemine özel hedefler belirlemek de yaşam anlamını sürdürmek açısından işlevseldir. Çünkü belirli becerilerimiz yaşlılık süreci ile beraber azalır. Bu becerilerimizi kısmen korumak için “kullan ya da kaybet” teorisini hatırlamak önemli olabilir. Bu teoriye göre beyin hücrelerimiz kullanılmadığında kaybedilir. Düzenli bilişsel aktivitede bulunmak; ilerleyen yaşlarda dikkat, algı, bellek ve yönetsel işlevler gibi temel bilişsel işlevler üzerine olumlu etki gösteriyor” diye konuştu.
“YAŞLI BİREYLER PROGRAMA DAHİL EDİLMELİ”
Ceylan, açıklamasında aile bireylerine seslenerek yaşlı bireyi programlarına dahil etmelerini önerdi. Son dönemde yapılan araştırmaların yaşlı insan beyninin kendini yenileme becerisine sahip olduğunu ortaya koyduğunu anlatan Ceylan, “Yaşlanma ile doğal olarak yıpranan ve işlev bozukluğuna giden bir süreç varsa da kişi daha sık sosyal aktivite ve günü planlama, organize etme, gündemi takip etme, okuma yapma davranışları ile bu süreci yavaşlatabilir. 85 yaşında olan bir kişi 65 yaşında olan kişiden daha işlevseli, aktif olabilir. Yaşlı bu çerçevede kendini yenilerken aile bireyleri de sıklıkla yaşlıyı programlarına dahil etmeli, onlarla sohbet etmeli, bazı unutkanlıklarını, inatçılıklarını, katı düşünce sistemlerini anlayışla karşılamalı” diye konuştu. Cengiz GÜNER