
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Balıkesir Şube Başkanı Şenol Özcan, Çiftçinin kredi borcunun 130 milyar liraya ulaştığını, icralık olan çiftçinin tarlasını, traktörünü sattığını, Türkiye’nin, yüzde 30’luk payla en çok ithalat yapan ülke olduğunu söyledi.
Fiyatlardaki artışın temel nedeninin uygulanan yanlış politikalar olduğunu savunan Özcan, “Para kazanamayan çiftçinin banka ve kooperatiflere milyarlarca lira borcu var. Ucuza ürün tüketemeyen yurttaş ise markete para yetiştiremiyor. Harcamayı kredi kartı ile yapıp bankaya borçlanıyor. Devlet yeterli denetimi yapmıyor. Tarımda kar tamamen şirketlere ve aracılara kalıyor” dedi.
“ÇİFTÇİ BORÇ BATAĞINDA”
Artan gıda fiyatlarının, salgın nedeniyle zaten geliri düşen yurttaşın bütçesini sarsarken, diğer yandan ürününü ucuza satan çiftçinin ise borç batağında yüzdüğünü anlatan Özcan, “Çiftçinin kullandığı banka kredileri 130 milyar liraya yaklaştı. Tarım Kredi Kooperatiflerinin kullandırdığı kredilerin tutarı da yaklaşık 9 milyar lira. Borcunu ödeyemeyen çiftçi takibe düşmemek için başka bankalardan yüksek faizle aldığı kredilerle borcunu kapatmaya çalışıyor. İcralık olan çiftçi, tarlasını, traktörünü satıyor. Yurttaş ise artan gıda fiyatlarıyla başa çıkabilmek için banka kredisi ve kredi kartlarına biraz daha yükleniyor. Bir süre sonra borç ödenemiyor. Bireysel takip borçlularından halen borcu devam eden kişi sayısı tüketici kredilerinde 2.3 milyon kişi. Bireysel kredi kartlarında ise 2.4 milyon kişi” diye konuştu.
“ÜLKEMİZ ZATEN HEM TOHUM HEM YAĞ KONUSUNDA DIŞARIYA BAĞIMLI”
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Balıkesir Şube Başkanı Şenol Özcan, tarımda planlama yetersizliğinden arz talep dengesinin sağlanamamasına, girdi maliyetlerinin yüksekliğinden dışa bağımlılığa, kuraklık ve salgından dünyada fiyatların yükselmesine kadar birçok sorun bulunduğuna dikkat çekti.
Zincir marketlerin fiyatları belirleyip yönlendirdiklerini, bu tekelci yapının mutlaka kamu tarafından denetlenmesi gerektiğini belirten Özcan, fiyatı arttığı için eleştiri konusu olan ayçiçeğindeki duruma dikkat çekti. Özcan, “Ayçiçeği konusunda ülkemiz zaten hem tohum hem yağ konusunda dışarıya bağımlı. 2002’den 2020’ye kadar ithalat miktarı 8.5 kat artmış durumda. Dünya ithalatının yüzde 30’u ile birinci sıradayız. Dünyada kuraklığın da etkisiyle Ayçiçek yağına olan aşırı talep nedeniyle Ağustosta ton başına 390 dolar olan fiyat, Kasımda 605 dolara kadar çıktı. Ayçiçeğinde kendimize yeterlilik oranımız yüzde 66.4. Üretim eksiğimiz var.”
“PLANLAMADA AYÇİÇEĞİNE ÖNCELİK TANINMALI”
Özcan, üretimin artırılması, desteklerin zamanında verilmesi, planlamada ayçiçeğine öncelik tanınması, girdi maliyetlerinin düşürülmesi, kredi faizlerinin aşağıya çekilmesi gerektiğini vurguladı.
Tüm bunları yaparak çiftçinin üretmesini sağlamak yerine çözüm olarak ithalat yanlışına düşüldüğüne işaret eden Özcan, 5 Kasım’da ayçiçeği ithalatında gümrük vergisinin sıfırlandığını, 25 Kasım’da ise ayçiçek yağında yüzde 36 olan gümrük vergisinin yüzde 3’e indirildiğini anımsattı. Fiyatların düşmesini beklerken yüzde 50 arttığına dikkat çeken Özcan, “Vergileri sıfırlayarak içeride yağ fiyatları düşmez. Salgın ve kuraklık nedeniyle daha pahalı ithalat yapmak zorunda kalırız. Gıda fiyatları da düşmez. Üreticimiz kazanamaz. Tüketicimiz ucuz yağa ulaşamaz. Bizim içeride üretimi artırmamız lazım” diye konuştu.
“ÇİFTÇİNİN ELİNE GEÇEN PARA ARTMIYOR”
Buğdayda, soyada, mısırda da durumun aynı olduğunu anlatan Özcan, bu ürünlerin aynı zamanda yem maddesi olarak kullanıldığını, fiyatlardaki artışın otomatik olarak et, yumurta ve süt fiyatlarını artırdığına vurgu yaptı. Açıklamasına; “Çiftçinin eline geçen para artmıyor” sözleriyle devam eden Özcan, çayır ve meraların önemine dikkat çekti.
“KAZANAN, ŞİRKETLER VE ARACILAR OLUYOR”
Maliyetlerin yüksekliğinden şikayet eden üreticilerin çağrısı üzerine Biyogüvenlik Kurulu’nun mısır ve soyada GDO’lu hayvan yemine izin verdiğine işaret eden Özcan, bunu da yanlış bulduklarını söyledi.
Özcan, “Yanlış devam ettiriliyor. Çiftçinin kazanması, tüketicinin ucuza ürün alması sağlanamıyor. Ana kâr şirketlere gidiyor. Zincir marketlere, aracılara gidiyor. Kamu yeterli denetimi yapmıyor. Alanı özel sektöre bırakıyor. En önemli sorun bunlar” dedi.
Gıda fiyatlarını dış alımla terbiye etme anlayışının ülkeyi birçok üründe dışı bağımlı hale getirdiğini belirten Özcan, kendi çiftçimizden esirgenen desteğin başka ülke çiftçilerine verilmeye devam ettiğini söyledi.
Özcan, “Ülkemizde önceki yıllarda olduğu gibi pandemi sürecinde de yapısal sorunları çözmek yerine ‘yerli ve milli’ söylemi dışında maalesef yerli üretimi ve üreticiyi korumaya yönelik somut ekonomik desteklere dayalı üretim seferberliğine yönelik kamucu tarım politikaları uygulamaya konulmamaktadır” diye konuştu.
Türkiye’nin, zeytinyağında üretici ülkelerden biri olduğunu, ancak diğer ürünlerde olduğu gibi zeytinyağında da en az kazananın yine çiftçi olduğunu ifade eden Özcan, “Yıllardır üretici, zeytinyağını maliyetinin çok altında düşük fiyattan sattı. Bu yıl ise çiftçi zeytinyağını 20-25 liradan satıyor. Çok daha düşük fiyattan yağı alan tüccar da var. Market raflarında ise zeytinyağının litre fiyatı 30 liradan başlıyor 50 liraya kadar çıkıyor. Çeşitli adlar altında daha yüksek fiyattan satılan da var. Sonuç olarak çiftçi yine kazanamıyor. Kazanan, şirketler ve aracılar oluyor” diye konuştu. Cengiz GÜNER