
İnşaat Mühendisleri Odası Balıkesir Şube Başkanı Gürkan Özcan, yaptığı açıklamada, TÜİK verilerine göre ülkedeki konutların yüzde 40'ının kaçak ya da ruhsatsız olduğunu söyledi.
Özcan, dünya nüfusunun yaklaşık 600 milyonunun deprem bölgelerinde yaşadığının tahmin edildiğine dikkat çekti. Türkiye nüfusunun ise yüzde 71'i 1.ve 2. derece deprem bölgelerinde, 3. ve 4.deprem bölgelerinde yaşayan nüfus dâhil edildiğinde toplam nüfusun yüzde 98'i deprem tehdidi altında bulunduğunu belirten Özcan, sanayi kuruluşlarının yüzde 98'i, barajların yüzde 95'inin deprem bölgelerinde kurulduğunu ve risk taşıdığını ifade etti.
“YAPILARIN GÜVENLİĞİ ÖNEMLİ BİR SORUN TEŞKİL EDİYOR”
Ülke enerji kaynaklarının ise yaklaşık yüzde 41'inin birinci derece deprem bölgelerinde yer aldığını anlatan Özcan, “Japonya örneği göz önüne alındığında, büyük ölçekli depremlerin meydana geldiği ülkelerin depreme karşı dayanıklı binalar inşa ederek depremin zararlarını en aza indirgemeleri mümkündür. Ancak Bir deprem ülkesi olmasına, son yüzyılda 100 bine yakın insanını depremlerde kaybetmiş olmasına karşılık Türkiye'de yapıların güvenliği önemli bir sorun teşkil etmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ülkemizdeki konutların yüzde 40'ı kaçak ya da ruhsatsız” dedi.
“DEPREM SORUNU YOK, DENETİM VE UYGULAMA SORUNU VAR”
Açıklamasında ülkede 15 milyonu bulan bina stokunun yüzde 10'unun yenilenmesi, yüzde 30'unun ise onarılması gerektiğini söyleyen Özcan, gerekli yasal altyapı, yasaların eksiksiz uygulanması, kamusal denetim ve toplumsal bilinçle 9,0 büyüklüğündeki mega bir depremden bile kayıp vermeden çıkmanın mümkün olduğunu kaydetti. Özcan, “Ülkemizin deprem sorunu yoktur, denetim ve uygulama sorunu var” değerlendirmesinde bulundu.
KADEMELİ DEĞERLENDİRME YÖNTEMİ VURGUSU
Konuşmasında Türkiye'nin mevcut yapı stokundaki sorunlara da dikkat çeken Özcan, bir an önce ülke genelindeki envanterin çıkarılmasının şart olduğunu söyledi.
Kentsel dönüşüm projelerinin, yeni rant alanları yaratmak amacıyla olmadığının altını çizen Özcan, Kentlerin deprem ve diğer doğal afetlere uygun biçimde yeniden yapılandırılması gerektiğini belirtti. Başkan Gürkan Özcan, kentsel dönüşüm projelerinin, yeni rant alanları yaratmak amacıyla değil, afet riskini en aza indirmek ve kent güvenliğini sağlamak amacıyla yapılması gerektiğinin altını çizdi. Bina türü mevcut yapı stokunun deprem tehlikesine karşı envanterinin incelenmesinin ve değerlendirilmesinin bu bağlamında, mevcut durum, sorunlar ve bunları aşabilmek için izlenmesi gereken yolların belirlenmesi gerektiğini anlatan Özcan, bu amaçla aynı tehlikeyi yaşayan diğer gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi kademeli değerlendirme yöntemlerinin kullanılmasını önerdi. Yapılacak kademeli değerlendirme sonrasında binaların tehlike sıralamasının yapılarak, iyileştirme programları ve projelerinin hazırlanması gerektiğini anlatan Özcan, depreme hazırlıklı olmak için mevcut binaların güçlendirilmesinin yanı sıra yeni yapılacak binaların da yine depreme karşı dayanıklı olarak inşa edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
“TÜM İNŞAATLAR DENETLENMELİ”
Yapı güvenliğini sağlamanın yolunun üretim sürecinde doğru bir Mühendislik hizmetinden geçtiğini belirten Özcan, kamu yapıları dahil tüm inşaatların denetlenmesi gerektiğini ifade etti. Zemin etüdünden projelendirmeye, malzeme kalitesinden yapım faaliyetine kadar bina üretim sürecinin her aşamasında alınacak Mühendislik hizmetinin, yapıların güvenli olmasının en önemli teminatlarından birisi olduğunu anlatan Özcan, Dar gelirlilere konut üretme amacıyla kurulan TOKİ tarafından inşa edilen binaların, yapı denetim sisteminin dışında tutulduğuna dikkat çekti.
Deprem felaketinden korunabilmek için kamu yapıları dâhil tüm inşaatların yapı denetim sistemine tabi tutulması gerektiğini söyleyen Özcan, “Yapı üretimi düzeninin asli öğelerinden olan Müteahhitliğin tanımı netleştirilmeli yapı ile ilgili uzmanlığı olmayan meslek sahiplerinin yapım işini üstlenmesi engellenmelidir. Yapı Müteahhitliği ve Şantiye Şefliği uygulamaları kağıt üstünde değil bilfiil yapılmalı. Taşeronluk sistemi vergisel kontrol altına alınmalı, her taşeron firmanın başında ya da yönetimsel bünyesinde İnşaat Mühendisi bulunmalı. Ticari yanı ağır basan zoraki çok elemanlı, hantal yapılı, mali açıdan çok külfetli yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve ahlaki niteliklere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı bir Yapı Denetim Uygulaması modeli geliştirilmeli” diye konuştu.
“ARTIK İMAR AFFI OLMAMALI”
Açıklamasında Türkiye'nin bir İmar Politikasının gerektiğini ve bu politikanın, değişen iktidarlarla birlikte değişime uğramaması gerektiğini anlatan Özcan, bundan sonra hiçbir şekilde İmar Affı düzenlenmemesini önerdi.
“YANLIŞ, ABARTILI BİLGİ AKIŞI ÖNLENMELİ”
Afet yönetiminde Türkiye'nin ağırlık vermek zorunda olduğu konunun yara sarmak değil, zarar azaltmak olduğunun altını çizen Özcan, “Kriz anında ve hemen sonrasında doğru, güvenilir ve gerekli bilgi akışını sağlayabilme işlevidir. Resmi kurumlar ve medya arasında daha önceden kurulmuş sıkı koordinasyonla, doğru ve güvenilir bilgi akışı sağlanarak yanlış, abartılı bilgi akışı önlenmeli, böylece toplumun aldığı bilginin doğruluğuna güveni sağlanmalı” dedi.
“MESLEK ODALARI TÜM SÜREÇLERİN İÇERİSİNDE YER ALMALI”
Mühendislik diploması alan kişilerin, uygulamada herhangi bir deneyime sahip olmaksızın, bir anlamda sınırsız mesleki yetki ile donatılmasının, hizmetin niteliği ve güvenirliği bakımından sakınca oluşturduğunu belirten Özcan, konuşmasını şöyle tamamladı: “3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık hakkındaki 1938 yılından kalma kanun bir an önce revize edilmeli. Yetkin Mühendislik Yasası bir an evvel düzenlenmeli, İlgili Meslek Odaları tüm bu süreçlerin içerisinde yer almalı.” Cengiz GÜNER

