Yayınlanma Tarihi :

Coğrafya ve Kader İlişkisi

Coğrafya ve Kader İlişkisi

İbn Haldun’un ünlü “Coğrafya kaderdir” sözü, insan hayatının yaşadığı topraklarla nasıl iç içe geçtiğini anlamamız için önemli bir düşünce sebebidir.

İnsanlık tarihine baktığımızda, toplulukların çevreye uyum sağlama becerileri ve coğrafi özelliklere göre şekillenen kültürler, bugün bile hayatımızı etkileyen köklü miraslar bırakmıştır.

Örneğin; Karadeniz Bölgesi, dağlık ve engebeli yapısıyla bilinir. Bu coğrafyada yaşayan insanlar yüzyıllardır tarım ve hayvancılıkla uğraşmak zorunda kalmıştır. Ancak, zorlu arazilerde tarım yapmak kolay bir iş değildir. Karadeniz insanının geleneksel olarak yaylacılığa yönelmesi, yaylalarda hayvan yetiştirmesi ve dik yamaçlarda mısır gibi dayanıklı ürünleri yetiştirmesi bu coğrafyanın getirdiği zorluklara karşı geliştirilmiş bir uyum örneğidir.

Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi çöl iklimine sahip coğrafyalarda, su ve yiyecek bulmak oldukça zordur. Bu yüzden insanlar, yüzyıllardır çöllerde hayatta kalmanın yollarını aramış ve bu ortama uygun kültürler geliştirmiştir. Bedeviler olarak bilinen çöl göçebeleri, günümüz modern toplumları kadar yerleşik bir hayat sürmese de çöl yaşamına uygun pratiklerle hayatta kalmayı başarmışlardır.

Eski bir Bedevi masalında, “Çöl su vermez, suyu arayanı sınar” denir. Bu söz, çöl insanının sabır ve dayanıklılıkla sınandığını, yaşamlarını sürdürebilmek için nasıl akılcı çözümler geliştirdiklerini anlatır. Yine bu coğrafi koşullar, Arap halklarının dayanıklılığını, azimlerini ve doğaya olan saygılarını şekillendirmiştir.

Mezopotamya, tarihin ilk medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Bu toprakların bereketi, bölgeden geçen Fırat ve Dicle nehirlerine dayanır. Zengin su kaynakları, burada yaşayan insanların tarım ve ticaret yapabilmelerine olanak sağlamıştır. Ancak suyun bereketi kadar, zaman zaman nehir taşkınlarının getirdiği felaketlerle de mücadele etmek zorunda kalmışlardır.

Japonya, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinde yer almaktadır. Bu durum, Japon halkını depremlerle yaşamayı öğrenmeye itmiştir. Geçmişte büyük felaketlerle karşılaşmış olan Japonya, bugün dünyada depreme en dayanıklı mimariyi geliştiren ülkelerden biridir. Depreme dayanıklı binalar, erken uyarı sistemleri ve halkın eğitimli olması gibi önlemler, coğrafyanın dayattığı bu zorluğa verilen birer yanıttır.

Bu durum, Japon toplumunun disiplin, hazırlıklılık ve düzen konusundaki güçlü değerlerini de pekiştirmiştir. Japonların dayanıklılığı ve hızlı toparlanma yetenekleri, deprem kuşağında yer alan bir ülkede gelişen zorunlu bir yaşam pratiğidir.

Hikaye bizim memlekete döndüğünde ise her adım bir sınav, her alan bir imtihan…

Coğrafyayı kader olmaktan çıkarmak için uyum sağlama becerisini ya da çözüm yöntemlerini geliştirip, zorluklara karşı direnmeyi öğrenirken, hatalardan ders alıp, tekrara düşmemek gerekiyor ama nerde bizde o kafa…

Hoş, kafan olsa nereye kadar?

Sporun ayrı dert, sanatın ayrı sorun…

Siyasetin, ekonomin, eğitimin, sağlık sistemin, hepsi ayrı karın ağrısı…

Hangi birine çözüm üreteceksin?

Tabii ki hiçbirine…

Kaynak : İrfan Duroğlu

YORUM YAP