
İnsan, var olduğu günden bu yana sadece gördüğüne inanmadı. Görmediği ama hissettiği bir dünya hep oldu hayatında. Bazen bir rüya, bazen bir ölüm deneyimi, bazen bir tesadüf gibi görünen karşılaşma... Tüm bunlar insanın "madde dünyası"nın ötesinde bir varoluşun ipucunu verdi. Ve işte bu nedenle, yüzyıllar boyunca "ruhçuluk" ya da daha evrensel adıyla "spiritüalizm" ilgi gördü.
Peki ya bizde? Türkiye’de ruhçuluk olur muymuş?
Eski Türk İnancı ve Ruhçuluk
Türklerin İslamiyet öncesi inanç sistemleri incelendiğinde, doğa ile iç içe, animist ve şamanik unsurlar barındıran bir ruhçuluk anlayışı görülür. Gök Tanrı inancı etrafında şekillenen bu sistemde, insanın sadece beden değil, aynı zamanda ruh taşıdığına inanılırdı. Kam (veya şaman), ruhlarla iletişime geçen, hastaları tedavi eden ve geleceği gören kutsal kişi olarak kabul edilirdi. Bu anlayışta ruh, ölümden sonra da varlığını sürdürür; ataların ruhlarına saygı göstermek, kutsal bir görev olarak görülürdü.
Doğadaki tüm varlıkların bir canı olduğu düşüncesi, evrenin ruhsal bir bütünlük içerisinde algılandığını gösterir. Dolayısıyla Türkler için ruhçuluk, yalnızca metafizik bir inanç değil, günlük yaşamla iç içe geçmiş bir varoluş biçimiydi.
Ruhçuluk Nedir?
Ruhçuluk, insanın sadece et ve kemikten ibaret olmadığını, fiziksel dünyanın ötesinde bir ruhsal gerçekliğin var olduğunu kabul eden bir yaklaşımdır. Spiritüalizmin temelleri Batı'daki Allan Kardec gibi isimlerle atılırken, bu akım zamanla dünya çapında farklı kültürlere adapte oldu.
Türkiye'de ise ruhçuluk, mistik geleneğe sahip Anadolu topraklarında kendi özgün dokusunu oluşturdu. Modern anlamda ilk sistemli ruhçuluk çalışmaları ise Dr. Bedri Ruhselman ile başladı.
Dr. Bedri Ruhselman Kimdir?
1898 yılında doğan Dr. Bedri Ruhselman, Türk tıp doktoru, yazar ve metafizik araştırmacısıydı. Ancak onu diğer doktorlardan ayıran, gözüyle görmediği şeyleri bilimsel metotla anlama çabasıydı. Medyumluk deneyimleriyle tanınan Ruhselman, otomatik yazılarla aldığı mesajları yıllarca derledi ve sonunda bu bilgileri sistemleştirdi.
"Ruh ve Kâinat", "Ezeli Hakikat" ve "İnsan ve Evren" gibi kitaplarında, insan ruhunun evrimi, kainatın katmanlı yapısı ve ölüm sonrası hayat gibi konuları bilimsel bir çerçeveyle ele aldı.
Ruhsal Mesajlar, Celseler ve Yüksek Ruhlar
Bedri Ruhselman ve çevresinin çalışmaları belirli bir düzende yapılan "celse" adı verilen toplantılarla yürütülüyordu. Bu celselerde, medyum olarak görev yapan kişiler trans hâline geçerek yüksek ruhlardan gelen mesajları otomatik yazı yoluyla kayda geçirirdi. Celse, sadece ruhla temas değil, aynı zamanda bir disiplin, sessizlik ve saygı hâlidir. Her katılımcının zihinsel ve duygusal hazırlığı önemlidir, çünkü inanca göre ortamdaki titreşimler alınan mesajın netliğini etkileyebilir.
Celse başlamadan önce genellikle kısa bir dua veya niyet okunur, ardından medyum gözlerini kapatır ve gelen mesajı yazıya geçirir. Bu sırada diğer katılımcılar sessizlik içinde bekler, sadece kayıt ve gözlem yaparlar. Ruhselman bu mesajları daha sonra analiz eder, çelişkili veya tutarsız noktaları eler ve zamanla sistemli bir ruhsal öğretinin temelini oluşturur.
Dr. Bedri Ruhselman'a göre, evrende daha ileri bilinç seviyelerine ulaşmış "yüksek ruhlar" vardı. Bu ruhlar, insanlığa rehberlik etmek ve gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak amacıyla bazı duyarlı bireylerle iletişime geçiyordu. Ruhselman, bu mesajları sistemli bir şekilde kaydederek, felsefi ve bilimsel bir zeminde değerlendirdi.
Ona göre ruhsal tekâmül, bir "yükseliş" değil, bir "öze dönüş" yolculuğuydu. İnsan, maddi evrende geçici bir deneyim yaşıyor, ancak esasen ruhsal varlığıyla ebedi bir yolcuydu.
İslamiyet Sonrası Bakış Açısı
İslamiyet’in kabulüyle birlikte Türk toplumunun ruh anlayışı Kur'an merkezli bir çerçeveye oturdu. Ruh, Allah’ın emrinden olan bir sır olarak kabul edilirken; ölüm sonrası yaşam, cennet-cehennem ve kabir hayatı gibi kavramlarla ruhsal varoluş yeniden tanımlandı.
Ancak İslam mistisizmi, özellikle tasavvuf yolu, ruhsal deneyimlere kapı aralamaya devam etti. Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlânâ gibi isimler; ruhun arınması, aşkın hakikati ve insanın özüne dönüşü gibi temaları derinlemesine işledi. Bedri Ruhselman’ın ruhçuluğu da tam bu kesişim noktasında; hem geleneksel mistik damarı, hem de modern bilimsel anlayışı birleştiren bir yapı taşıdı.
Türkiye’de Ruhçuluğa Dair Algılar
Dr. Ruhselman'ın çalışmaları kimi çevrelerce şüpheyle karşılansa da, onun amacı ne dinle savaşmaktı ne de bilimi reddetmekti. Bilakis, ruhsal hakikatin ancak bilimsel sorgulamayla ve ahlaki bir çerçeveyle anlaşılabileceğine inanıyordu.
Zamanla bu alan, popüler "kuantum hocaları", Instagram medyumları tarafından yüzeyselleştirildi. Ancak Dr. Bedri Ruhselman'ın yolunda giden, daha derinlikli ve etik bir yaklaşımı benimseyen az sayıda çalışmacı halen var.
Bir Öze Dönüş Daveti
Belki de bu yazı, gözle görülmeyeni anlamaya çalışanlara bir selam niteliğinde. Dr. Bedri Ruhselman’ın söylediği gibi:
"Ruhsal tekâmül, bir yükseliş değil; özüne dönüş yolculuğudur."
Ve son olarak, onun kaleme aldığı İlahi Nizam ve Kâinat adlı eserden bir alıntıyla bitirelim:
"MADDE İLE SEN, HER ŞEYLE HİÇ OLAN VE BU HER ŞEYİN AHENGİNE UYABİLEN SEN, O AHENKTEN OLACAĞIN ANI ÖZLE."
Bu yolculukta, hem maddeyi hem maneviyatı birlikte düşünenlere, derinlikli bakış açıları getirmesi dileğiyle...