BIST 100
10.208,76 -1,56%
DOLAR
41,9420 0,23%
EURO
48,9680 -0,09%
GRAM ALTIN
5.699,10 -2,13%
FAİZ
40,62 0,05%
GÜMÜŞ GRAM
69,70 -4,48%
BITCOIN
106.525,00 -1,26%
GBP/TRY
56,3583 0,15%
EUR/USD
1,1667 -0,17%
BRENT
61,34 0,46%
ÇEYREK ALTIN
9.318,02 -2,13%
Balıkesir Açık
Balıkesir hava durumu
15 °

Gülüp Geçmek mi, Dönüp Bakmak mı?

irfan duroğlu

“Bazen gülersin, gün gelir güldüğüne gülersin. Bazen de üzülürsün, bir gün gelir bu kez de üzüldüğüne üzülürsün.”

İçimizde çınlayan bu söz, sıradan bir hayat gözlemi gibi görünse de insan psikolojisinin, ilişkilerin ve zamanla değişen algının derin bir özetidir aslında. Zaman geçtikçe duyguların dönüşümü, geçmişe bakışımızı ve bugünle kurduğumuz bağları şekillendirir.

Bu durumu belki de en yalın haliyle Mevlânâ şöyle ifade eder:

“Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”

Ancak bu yeni sözleri söyleyebilmek için, eski sözlerin ve duyguların içinden geçmek, onlarla yüzleşmek gerekir.

Duyguların geçiciliği insan ilişkilerinde sıkça karşılaştığımız bir fenomendir. Bugün hayatımızın merkezine koyduğumuz biri, yarın sadece bir “bildirim” kadar uzak olabiliyor. Sosyolog Zygmunt Bauman'ın “Akışkan Modernlik” kavramı, bu geçiciliği tanımlamada önemlidir. Ona göre günümüz toplumları, tıpkı maddi tüketim gibi duygusal ilişkileri de hızlıca tüketiyor ve bir yenisine geçiyor.

İnsanlar artık ilişkilerinde derinlikten çok hız arıyor. Duygular hızla parlıyor ama aynı hızla sönüyor. Dün beraber gülünüp geçilen bir anı, ertesi gün anlamsızlaşabiliyor. Veya bir zamanlar yıkıcı bir üzüntü yaratan olay, zaman içinde önemini yitirip, gülümseten bir hatıraya dönüşebiliyor.

Felsefi açıdan bu dönüşümün merkezinde “benlik” kavramı yer alıyor. Herakleitos’un “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsın” sözü, hem bireyin hem de yaşanmışlıkların sürekli bir değişim halinde olduğunu gösteriyor. Zaman sadece olayları değil, onları anlamlandırma biçimimizi de dönüştürüyor. Dolayısıyla geçmişte güldüğümüze gülmek ya da üzüldüğümüze üzülmek, aslında içsel evrimimizin doğal sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Bu noktada Søren Kierkegaard’ın bir cümlesiyle düşünmeyi derinleştirebiliriz:

“Hayat, geriye dönüp bakıldığında anlaşılır; ama ileriye doğru yaşanmak zorundadır.”

İnsan, çoğu zaman o anın içinde duygularıyla baş başadır. Ancak geçmiş duygular, zamanla sorgulanır, yeniden yorumlanır ve bazen büsbütün anlam değiştirir.

Bugünün ilişkilerinde, dijitalleşmenin etkisiyle birlikte bağ kurmak kolaylaştı ama bağın kendisi yüzeyselleşti.

“Anlık tepkiler” çağında yaşıyoruz…

Bir mesaj, bir emoji, bir story ile hissedilenleri dışa vuruyoruz.

Ama bu hız, duygunun kalıcılığını değil, uçuculuğunu pekiştiriyor.

Bir dönem kahkahalarla gülünen bir içerik, birkaç ay sonra bize yapay ve boş gelebiliyor. Ya da dijital bir kavganın ardında saklanan kırgınlıklar, zamanla silinip gitse de izlerini bırakıyor. Böylece insanlar sık sık, "Bu kadar üzülmeye değer miydi?" ya da "Neden bu kadar çok sevinmişim?" gibi sorularla yüzleşiyor.

Velhasıl, zaman sadece duyguların değil, ilişkilerin ve kimliğimizin de öğretmeni gibidir. Geçmişteki gülüşlere ve gözyaşlarına yeniden dönüp baktığımızda, aslında kendimizi görürüz.

Ne kadar değiştiğimizi…

Neyin peşinden koşup nelerden vazgeçtiğimizi.

Kimi zaman gülmek, sadece bir tepkidir; ama üzerine zaman geçip, bir daha güldüğümüzde bu ikinci gülüş, ilkini anlamlandıran gerçek gülüştür. Aynı şekilde ikinci kez üzülmek, ilkinde fark edemediğimiz derinliğe işaret eder.

İnsan, hatırlayan ve sorgulayan bir varlıktır. Duygularımızı, ilişkilerimizi ve hayatı anlamlı kılan şey de budur: DEĞİŞİM.

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?