Gıda Güvenliği ve Tohum Ticareti

Son dönemlerde sıklıkla karşılaştığımız haberlerden biri de belirli ülkelere ihraç edilen domates, patates gibi tarım ürünlerinin zararlı kimyasallar içerdikleri gerekçesiyle iade edilmesi. Peki, bu reddedilen ürünler sonrasında ne oluyor?
Başka pazarların kapısından dönen bu gıdalar, yerli pazar tezgahlarımıza ve market raflarımıza düşüyor mu?
Yabancı ülkeler, kendi tüketicilerini korumak adına gıda analizlerini titizlikle yaparken, bizde de benzer denetimler uygulanıyor mu?
Vatandaş, tükettiği gıdanın gerçek içeriğini biliyor mu?
Artan fiyatlarla birlikte, birçok kişi kendi sebzesini yetiştirme fikrine yöneliyor. Bahar ayları yaklaştıkça, pek çok kişi 3-5 metrekarelik bahçesinde domates, biber yetiştirme hayali kuruyor. Ancak bu noktada da başka bir sorun gün yüzüne çıkıyor: Tohum ticareti ve organik iddiaları.
Sosyal medya platformlarında ve internet sitelerinde her türden tohum ilanları görmek mümkün. “En organik, en lezzetli, en ata tohumu burada!” sloganlarıyla pazar oluşturan bu satıcıların gerçekliği tartışma konusu.
Şayet memlekette bu kadar bol miktarda ata tohumu varsa, neden günlük hayatta yediğimiz domatesler kokusuz ve tatsız?
Neden biberlerin içinden başka bir biber çıkıyor?
Tohum ticareti, sosyal medya üzerinden büyük bir pazar haline gelmiş durumda. Ancak bu pazarda dolandırıcılık da eksik değil. Parasını gönderip tohumunu alamayanlar, beklediği tohum yerine farklı ürünlerle karşılaşanlar ve sipariş verdikten sonra ulaşamadıkları satıcılar ile dolu bir ortam oluşmuş durumda.
“Ben satmıyorum, sadece kargo ücretini karşılıyorsunuz” diyen kişiler bile, kargo ücretini kendi hesaplarına yatırtarak bir şekilde kazanca dönüştürmeyi başarıyor.
Bu noktada tüketicilere düşen en büyük görev, bilinçli hareket etmek ve gerçekten güvenilir kaynaklardan tohum temin etmeye çalışmak olsa görevin tamamı tüketicilere düşmemeli. Devletin ilgili organları da konuya müdahil olmalı.
Bu doğrultuda Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından denetlenen, sertifikalı tohumları tercih etmek hem sağlık hem de ekonomik kayıpları önlemek adına önem arz ediyor.
Tüketici olarak bizler, sadece fiyata odaklanmak yerine, gıdanın kalitesi ve güvenilirliği konusunda da bilinçlenmeli ve sorgulayan bir tavır benimsemeliyiz ama içerisinde bulunduğumuz ekonomik şartlarda bu da çok mümkün olmuyor.
Kandırmayı meslek haline getirenler o kadar kabiliyetli ki rengini, kokusunu hatta tadını birebir taklit ettiği tağşiş ürünün açığını fiyattan yakalamaya çalışıp, “Bu ürünün fiyatı çok düşük, bu fiyata olamaz” diyorsun. Adam ertesi gün, tağşiş ürünün fiyatını gerçeği ile eşitliyor. Bu defa iki kez dolandırılıyorsun.
Balıkesir gibi tarım ürünlerinin, zeytinyağının, balın en bol olduğu bir memlekette biz bu sorunları yaşıyorsak, bu anlamda geri planda olan bölgelerde yaşayan vatandaşlar ne yapsın?
Velhasıl eğitim de şart denetim de…