YAŞLI DEYİP GEÇENLERE

Ömrü olan her faninin kaçınılmaz olarak göreceği bir olgudur yaşlılık… Uzmanlar yaşlılığı, organizmanın giderek biyolojik verimliliğini yitirmesi, çevresine uyumda güçlük çekmesi ve direnç mekanizmalarında gerileme olarak nitelendiriyorlar. Peki, bunun belli bir yaşı belirtiliyor mu? diye soracak olursanız, onun da cevabı şöyle veriliyor:
“Tıbbi ve toplumsal gelişmelerin yaşlılığın sınırını sürekli olarak yukarı çekmesi, günümüzde her bir bireyin biyolojik, psikolojik, sosyal yaşantıların yanı sıra farklı genetik ve sosyokültürel gruplarda normal yaşlanma özellikleri değişebilmekle birlikte genel olarak yaşlanmanın başlangıç yaşı 65 olarak kabul edilmektedir. Her toplumun hafızası olmalıdır ve bazen bunu sağlayan toplumun yaşlılarıdır. Toplumların yaşlı nüfuslarına sunabildikleri hizmet kalitesi kadar gelişmişliklerinden söz edilebilir.”
Ne kadar güzel ifade edilmiş. Örneğin Balıkesir için konuşalım. Hemen her konuda birçok yaşananlar yazılmamış olabilir. Siyasi, ekonomik ve sosyal hayatla ilgili olarak birçok olayı bugün yaşlılarımızın anlattıklarından öğrenebiliriz. Öğrenmişizdir de mesela… Çanakkale gazisi yaşlılarımız hayatta oldukları müddetçe anılarını anlatmışlar ve dilden dile bugünlere gelenler vardır. Ben ikinci Dünya savaşı yıllarını rahmetli babamdan dinledim. Kore Savaşlarını komşularımız olan gazilerimizden… Keza ihtilâlleri de bugünün gençleri sadece yazılanlardan değil, bugün artık ileri yaşlara gelmiş büyüklerinden dinleyebilirler. Onun için işin bu yönü önemli bir durum. Ancak bunun olabilmesi için yaşlılarımızın kaliteli bir hayat sürmesi ve toplumla entegre halinde olabilmesi de aynı oranda öneme haizdir. Bunun için ailelerin ve de devletin yapması gerekenler vardır ki, son yıllarda bunların güzel örneklerini görebiliyoruz. Peki, yeterli mi, tabii ki yeterli değil.
Dün 1 Ekim Yaşlılar Günüydü…Bu yüzden bu konuya yine değinmek istedim. Bir de tabii ki artık yaşlıyız…Gençken bilmediğimiz yaşlılığın kerametini anlatalım da belki bir iki genç bilir, derdindeyiz.
Psikolojik açıdan yaşlılığın olumlu ve olumsuz tarafları madalyonun iki yüzü gibidir. Olumsuzları zaten herkesin tahmin ettiği duygular. Ama yaşlılıkta da tadılan çok önemli duygular var ki, bunlar gençken elde edilemez.
Bu nedenledir ki, sağlık ve sosyal politikalar oluşturulurken yaşlanmanın kazanç ve kayıplarını bilmek ve bunlara ilişkin bilimsel temelli politikalar geliştirmek önemlidir. Yaşlanmadan bilgeleşmek mümkün değildir. Bilgelik ise paha biçilmez bir beceridir. Bu beceriden değişik alanlarda faydalanmak toplumsal ilerleme açısından kritiktir.
Yıllarca huzurevlerine gidip program yaptım. Orada öylesine hikâyeler ve hayatlar dinledim ki, her birisi roman olur dedikleri cinstendi. Bazı kimseler bilirim mesela huzurevinde bir veya birkaç yaşlıyı kendisine yakın belleyip sürekli ziyaretine gidip ihtiyaçlarını görenler var. Aslında yaşlılar deneyimlerini gençlerle paylaşmaya her zaman hazırlar. Ama gençlerimiz onları dinleyemeyecek kadar meşguller. Aynı zamanda gençler de onlara toplumsal değişimleri ve teknolojik yenilikleri anlatsalar ya da yardımcı olsalar ne kadar iyi olur. Örneğin akıllı telefondan bir yaşlının uzaktaki bir yakınını görmesinin sağlanması ne kadar sevaptır bir düşünseniz.
Ayrıca bana göre en ideali de yaşlıların tecrübeleriyle, gençlerin enerjisi ve bilgilerinin birleşmesiyle oluşan sinerjidir. Bizim biraz da olayı böyle düşünmemiz lazım.