Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından ‘Yüz yılın atleti’ unvanıyla onurlandırılan İsmail Akçay’ın dördüncü olarak tamamladığı 1968 Meksika Yaz Olimpiyat Oyunları maraton koşusunu ikinci olarak tamamlayan Japon atlet Kenji Kimihara ve üçüncülük madalyası alan Yeni Zelandalı atlet Mike Ryan, 9’uncu İsmail Akçay Yol Koşusu için Balıkesir’e geliyor.
Altıeylül Belediyesi’nin ev sahipliğinde Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Spor Toto’nun katkılarıyla bu yıl 9’uncu kez düzenlenecek olan İsmail Akçay Yol Koşusu, 10 Eylül Pazar günü, saat 17:00’de start alacak. Her yıl gelişerek devam eden organizasyon, bu yıl büyük bir buluşmaya sahne olacak.
Organizasyon ile ilgili olarak bilgi almak üzere ziyaret ettiğimiz, Yunanların ‘Yeniçeri’, Avrupalıların ‘Türk Lokomotifi’ lakabıyla yakından tanıdığı Balıkesirli atlet İsmail Akçay ile 1968 Meksika Yaz Olimpiyat Oyunları’ndan ‘Devşirme’ atletlere kadar birçok konuda sohbet gerçekleştirdik.
Dünyaca ünlü atlet İsmail Akçay, bizi Plevne Mahallesi Muhtarı Cemil Erdoğan ile birlikte Altıeylül Belediyesi tarafından yaptırılan ve kendisinin adı verilen parkta karşıladı. İsmail Akçay Parkı’nda yer alan atletin heykelinin yanında başlayan sohbetimiz, ‘Yüz yılın atleti’nin evinde devam etti.
İrfan Duroğlu: İsmail Ağabey, insanın kendi adına bir parkının olması, heykelinin olması nasıl bir duygu?
İsmail Akçay: Bu tür şeyler, genelde insanlar öldükten sonra yapılıyor. Hayattayken bunları görmek gurur veriyor. Altıeylül Belediyesi, bu durumu bana ilettiğinde, “Beni öldü kabul edin ve ne isterseniz yapın” dedim. Başta Altıeylül Belediye Başkanı Zekai Kafaoğlu olmak üzere emeği geçenlere teşekkür ederim.
Size parkla ilgili yaşadığım bir olayı da anlatayım. Parkın yapımı büyük oranda tamamlanmıştı. Benim adımı taşıyan parkın isminin olduğu tabelanın yerleştirilmesi için ekipler çalışıyor, ben de Plevne Mahallesi muhtarı Cemil Erdoğan ile birlikte karşıdan izliyordum.
Ekibin başındaki arkadaş, tabelanın yerine olur verdikten sonra yanımıza geldi ve selam verdi. Biz de kendisine “Kolay gelsin” diyerek karşılık verdik. O da başıyla teşekkür edip, “Parka, rahmetli sporcumuzun adını verdik” dedi. Bize de “Allah uzun ömür versin” demek düştü.
İrfan Duroğlu: İsmail Ağabey, bu yıl düzenlenecek İsmail Akçay Yol Koşusu’ndaki buluşma hakkında bize bilgi verir misin?
İsmail Akçay: Benim dördüncü sırada tamamladığım 1968 Meksika Maratonu’nda madalya kürsüne ikinci ve üçüncü sırada çıkan atletler Balıkesir’e gelecek. Koşunun birincisi Etiyopyalı MamoWolde, vefat ettiği için aramızda olamayacak ama ikinci olan Japon atlet KenjiKimihara ve üçüncü olan Yeni Zelandalı Mike Ryan, bizimle birlikte olacak. Bir aksilik olmazsa birlikte gösteri koşusu yapacağız.
İrfan Duroğlu: 1968 Meksika Maratonu’nda yarış nasıl geçti?
İsmail Akçay: 2 bin 250 metre yüksekte bulunan Meksika City’de atletizm tarihinin ‘En yüksek rakım’da düzenlenen organizasyonu gerçekleştirildi. O yükseklikte koşmak hiç de kolay değildi. Kısa mesafe atletlerinin dışındaki tüm atletler, 1968 Meksika Olimpiyat Oyunları’nda yüksek rakımdan olumsuz etkilendi.
O zamanki şartlar şimdiki gibi değil. Koşuyoruz ama ne sürekli olarak zamanı gösteren, ne de hangi sırada olduğunuzu gösteren teknolojiler henüz kullanılmıyor. Koşarken yakınınızdaki atletleri görüyorsunuz. Yarışı bitirdiğinizde kaçıncı olduğunuz öğreniyorsunuz.
Meksika’da stada yaklaşıyorum ama kaçıncı sırada olduğumu bilmiyorum. Stada girerken, Alman milli takımı hocasının beni gördüğünde “Akçaaay” diyerek, kendisini yere attığını dün gibi hatırlıyorum.
Meksika’da yarışı bitiren atletler, çizgiyi geçtiği gibi kendisini yere bırakıyor ve ambulansla hastaneye götürülüyordu. Ben de koşuyu kaçıncı sırada tamamladığımı hastanede öğrendim. Doktora, kaçıncı olduğumu sorduğumda bana parmaklarıyla ‘Dört’ işareti yaptı.
Tüm olumsuz şartlara rağmen 1968 Meksika Yaz Olimpiyatları maraton koşusundan spor tarihine önemli bir not düşüldü. Koşu esnasında bir kaza geçirip tedavi gören, Tanzanyalı atlet John Stephen Ahkwari, bizden yaklaşık 2 saat sonra, tribünlerdeki 3-5 seyircinin alkışları arasında bitiş çizgisine gelmiş.
Tanzanyalı atlet, kendisine neden bu kadar zorladığını soran gazetecilere, “Beni ülkemden 5 bin mil uzağa, yarışa başlamak için değil, yarışı bitirmek için gönderdiler” diyerek, spor tarihine ve 1968 Meksika Yaz Olimpiyat Oyunları’na adının altın harflerle kazınmasını sağladı.
İrfan Duroğlu: 1968 Meksika Maratonu’nda madalya kürsüsüne çıkan atletlerle daha sonra bir araya gelme şansınız oldu mu?
İsmail Akçay:Çok fazla olmadı. Ancak Türkiye’de yapılacak bir organizasyon için 1968 Meksika Maratonu birincisi MamoWolde davet edilmişti. O da daha önce başka bir organizasyona kayıt yaptırdığı için gelemeyeceğini bildirmiş. Türkiye Atletizm Federasyonu yetkilileri, durumu bana ilettiğinde, benim adımla yeni bir yazışma daha yapmalarını söyledim. Bunun üzerine MamoWolde, “O zaman geliyorum” cevabı verdi.
İrfan Duroğlu: İsmail Ağabey, sizin koştuğunuz zamanın şartları ile şimdiki şartları kıyaslayacak olursak neler değişti?
İsmail Akçay:Neler değişmedi ki?
Şimdiki antrenman şartları ile o zamanın şartlarını kıyaslamak mümkün değil. En basitinden koşarken giyeceğimiz ayakkabıyı bulmak bile büyük meseleydi. Belirli bir düzeye geldikten sonra sponsorlardan spor malzemeleri gelmeye başladı. Gelen malzemelerin ihtiyacımdan fazlasını sporcu arkadaşlara verdiğim gibi satıp, diğer ihtiyaçlarımı karşıladığım da oldu.
İrfan Duroğlu: Bugünün şartlarına sahip olsaydınız?
İsmail Akçay: Beni, dünyada kimse geçemezdi.
İrfan Duroğlu: İsmail Ağabey, biz diğer spor branşlarına gösterdiğimiz ilgiyi tüm sporların atası olan atletizme sanki göstermiyoruz. Atletizmi unuttuk mu?
İsmail Akçay:Aslında unutmadık ama gündeme taşımakta ve gündemde tutmakta zorlanıyoruz. Elbette, Türk atletizminin iyi olduğu dönemler de oluyor, başarısız olduğu dönemler de oluyor. Benim eğittiğim, Mehmet Yurdadön ve Mehmet Terzi gibi daha sonra da başarılı atletlerimiz ve ülke olarak başarılı olduğumuz dönemler oldu. Bu süreçleri, futbol karşılaşmasında hakemin verdiği bir karar kadar gündeme taşıyamıyorsak, her kesimin oturup, iyi düşünmesi lazım.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, geçtiğimiz günlerde bir toplantıda “İsmail Akçay’ın koştuğu dönemlerde gazeteler boy boy haber yapardı” diyerek, amatör branşlara ilgi gösterilmemesinden şikayetçi olmuş. Bu bile durumun vehametini anlamamız için yeterli olur.
Aziz Bey’in söylediği gerçekten doğru. Bir gün Ankara’da Beştepe’ye doğru koşuyorum. Yanımdan gazeteye okuyarak, birisi geçti. Gazetenin arka sayfasındaki resim tanıdık geldi. Döndüm, gazetenin arka sayfasına bakmak için izin istedim. Baktım, (gazeteyi göstererek) spor sayfasına tam sayfa haber olmuşum. Benim başarımın yüzde ellisi basına aittir.
İrfan Duroğlu:İsmail Ağabey, neden maraton?
İsmail Akçay:Spor branşlarının içinde en zor olanı benim branşım. Fakat en güzeli de benim branşım. Her yarışta 3 ila 7 kilo kaybediyordum ama benim branşım 2 bin kişilik salonda veya 40-50 bin kişilik statta yapılmıyor. Dünyanın en önemli şehirlerinin sokaklarında, caddelerinde milyonlarca kişinin önünde, (tüylerinin diken diken olduğunu hissediyorsunuz) göğsümde ay-yıldızla koştum.
Maraton koşusunda onlarca kişi koşuyor. İzleyenler, önünden geçenin kim olduğunu nereden bilecek? Göğsünüzdeki ay-yıldızdan tanıyorlar ve yüzlerce kişi “Turko tempo” şeklinde tezahürat yapıyor. Birisi silahla ateş etse acısını hissetmeyeceğiniz bu duygu ve gururu kelimelerle anlatmak mümkün mü?
Ben, 28 ülkede ay-yıldızlı formam ile koştum. Bu yarışların büyük çoğunluğuna özel olarak davet edildim ve masraflarım organizatörler tarafından karşılandı. Böylece devletime ve federasyona da yük olmadım. Dönemin federasyon başkanı, “Neden, hep İsmail Akçay” sorularına “İyi kumaş, kendisini satar” cevabı veriyordu.
Bu durum, benim yükümü ağırlaştırıyordu. Organizasyon çağrısına “Evet” dediğim andan itibaren yüreğim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Gittiğim yarışların tamamında ‘Ya başaramazsam, ülkemi ve bayrağımı gerektiği gibi temsil edemezsem’ tedirginliğini hep yaşadım. Yarış bitmeden bu tedirginlik bitmezdi.
İrfan Duroğlu: Devşirme atletler için ne düşünüyorsunuz?
İsmail Akçay: Yıllar önce bu olayı ben de yaşadı. Amerikalı bir iş adamı, Amerika adına koşmam için bana aylık bin dolar maaş teklif etti. Ben de “Benim damarlarımda Türk kanı dolaşıyor. Başka bir ülke adına koşmam mümkün değil” diyerek, teklifi geri çevirdim.
Ben teklifi geri çevirdim ama daha ben Türkiye’ye dönmeden bu teklif duyulmuştu. Ankara’ya ulaştığımda bu teklif gazetelerde tam sayfa haber oldu. Genel Kurmay, Jandarma Genel Komutanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı alarma geçti. Bana, “Bir yere gitme, sana ev alalım” dediler.
O zamanlarda şimdiki gibi ödül yönetmeliği falan yok. Dahası ödül alırsanız, profesyonel sayılıyorsunuz ve bir daha koşamıyorsunuz. Bana ev alacaklar ama bu nedenlerle benim üzerime alamıyorlar. Evin, eşimin üzerine alınmasına karar verildi. İş Bankası’nda hesap açıldı ve toplanan 100 bin lira civarındaki parayla ev alındı. Emekli olunca evi sattım ve Balıkesir’ geldim.
Balıkesir’de şu an oturduğum evin inşaatına başladık ama Ankara’da sattığım evin parası inşaatı tamamlamaya yetmedi. 1982 yılında ‘İsmail Akçay’ın inşaatı yarım kaldı’ şeklinde gazeteye haber oldu. Bunun üzerine Yunanistan’dan bir iş adamı, “İsmail Akçay’ın evini ben yaparım” diye haber gönderdi.
Sıkıyönetim döneminde Balıkesir’de görev yapan Rauf Paşa, hemen konuya müdahil oldu ve şehrin ileri gelenleri bir araya gelerek inşaatın eksiklerini tamamladı.
Bugün atletizm pistlerinde farklı milletten sporcuların, farklı bayraklar ve formalar altında yarışması, ülkelerin tanıtımı ve reklamı açısından önemli. Bu sporcuların performansı, diğer sporcular için teşvik edici olmalı. Bizim kendi sporcularımız bu duruma bakıp, küsmemeli. Aksine daha çok çalışmalı.
İrfan Duroğlu: Sporcu-sponsor ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsmail Akçay:Bu kadar ileri düzeyde olmasa da bizim zamanımızda da sponsor desteği alıyorduk. Bu desteklerin büyük çoğunluğu, malzeme yardımıydı. Size bu konuda başımdan geçen ilginç bir olayı anlatayım.
Yarışa başlayacağız, baktım bana malzeme desteği veren iki firmanın da yetkilisi yarışı izliyor. Sağ ayağıma bir marka, sol ayağıma başka bir marka ayakkabı giydim ve öyle koştum. Allah’tan yarış bittiğinde hava kararmıştı ve bu durumu kimse fark etmedi.
İrfan Duroğlu: Doping olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?
İsmail Akçay:Ben de doping yaptım ama suni doping yaptım. Mesela Atina Maratonu’nda Olimpiyat Oyunları’nda ilk 10 dereceye giren bizleri biraz zorladılar. Atina Maratonu’nu Meksika 1968’in beşincisi William Adcocks ilk sırada tamamladı. Onun arkasında stada MamoWolde ve ben girdik.
Gönlüm, Olimpiyat Şampiyonu olması nedeniyle Wolde’nin ikinci olmasını istiyordu. Ancak tribündeki büyük çoğunluğunu Yunanların oluşturduğu seyirciler, “Akçay Turko” şeklinde tempo tutmaya başladı. Bu durumda, duramazdım. Tempomu arttırdım ve ikinci oldum. İşte sporcu için en büyük doping budur.
Başarıyı sürekli ve çok çalışarak kazanırsınız. Meksika’da yarışın ertesi sabahı ben antrenman için tesisten ayrılırken, Olimpiyat Şampiyonu Wolde, antrenmandan geriye dönüyordu. İyi sporcu olmanın şartları ‘Kaybet, kazan, ertesi gün devam’ demekten geçer.
İrfan Duroğlu: İsmail Ağabey, senin adına düzenlenen yol koşusu için ne diyeceksin?
İsmail Akçay:Uluslararası yarış, bu yıl dokuzuncu kez yapılacak. Yarışlara Altıeylül Belediyesi ev sahipliği yapıyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Spor Toto’nun destekleriyle yapılan yarışlara her yaştan çok sayıda sporcu katılıyor. Seyircilerin de yoğun ilgi gösterdiği yarışlarda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
İrfan Duroğlu: İsmail Ağabey, ben de bize vakit ayırdığın için teşekkür ediyorum.
İsmail Akçay: Rica ederim. Size iyi çalışmalar diliyorum.