
Bu hafta nefs üzerine hasbihal edelim inşallah. Bilindiği üzere felsefe de ego olarak adlandırılmakta ve ben, benlik anlamına gelmektedir. Kurani tabirle nefs olarak adlandırılmış bu kavram, bir yönüyle beşeri yönümüzü idame ettirmeye yarayan bir mekanizmadır. Lakin insan sadece maddi ihtiyaç sahibi bir varlık değil beden, nefs ve ruhtan yaratılmış muazzam bir varlıktır.
Yemek, içmek, giyinmek, barınmak, evlenmek vb bedeni ihtiyaçlarımız, yani beş duyumuzla algılayabildiklerimiz nefsimizin varlığı sayesindedir. Eğer nefs sahibi olmasaydık meleklerden bir farkımız olmazdı.
Nefsin dünyaya bakan bir yönü olduğu gibi ahirete bakan da bir yönü vardır. İnsanın manevi ihtiyaçları da olduğu için nefs kişinin bu hususta yardımcısı olmaktadır. Tabi bu halde yardımcı olan bir nefse sahip olmak için, onun terbiye olması şarttır.
Mutasavvıflar nefsi yedi mertebe üzerinden ele almışlardır. Bunlar: emmare, levvame, mülhime, mutmainne, radiye, mardiyye ve kamiledir. Biz bu yazımızda nefsi emmare üzerinde duracağız.
NEFSİ EMMARE
Günlük yaşantımızda bir kötülükle karşılaştığımızda ya da bizzat kendimiz yaptığımızda, “şeytana uydum” , “beni yoldan şeytan çıkardı” gibi kelimeler kullanılmaktadır. Elbette şeytan vardır ve insanı yoldan çıkarmak için uğraşmaktadır. Lakin nefsimiz ondan daha tehlikeli bir düşmandır çünkü içimizdedir. Aslında yaptığımız ve ya karşılaştığımız tüm kötülüklerin sebebi nefsi emmaredir.
Nefsi emmare, kötülüğü emreden ve bundan zevk alan nefis olarak tanımlanmaktadır. Nefsin kötülüğü emrettiği Kuranda: “ Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, rabbimin acıyıp koruması dışında, daima kötülüğü emreder…” (Yusuf Süresi 53.ayet) şeklinde bizlere anlatılmıştır.
Nefsi emmare sahibi sürekli kötülük peşinde koşan, aşırı derecede dünyaya bağlı, her şeyde kendi benliği ve isteklerini önde tutan, aşırılıkla dolu bir kişidir. Hayvani arzuları ön plandadır ve Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmez. Bu nefs mertebesinin özellikleri: gazap, cahillik, nifak ve küfür, kibir, hırs, kindir.
Nefis, insanı daima dünyadaki geçici varlıklara, gösterişe, maddeye ve tutkulara meylettirir. Bunun içindir ki müminin her zaman iradesini kontrol altında tutması, nefsani duyguları gemlemesi ve bu iç eğilimini kötü duygu ve düşünce merkezinden uzak tutması gerekir.
Mevlana Celaleddin-i Rumi Hz, nefsi insanın içine yerleşmiş bir düşman olarak görür ve şöyle der: “O dost değildir, dosttan ayırır; vefası yoktur; o şarabı ( güzel içecek anlamında) döker de yerine sirke satar.”
Bu derece şiddetli bir düşman karşısında biz Müslümanların kalbinin temiz olduğunu düşünüp, nefsinin bu yönde kandırmalarına kanması da bir gaflet değil midir? Peygamberler dahi nefsin şerrinden Allah’a sığınırken bizlere ne oluyor da bu kadar rahat yaşamaya devam ediyoruz. Allah tüm ümmeti Muhammedi nefsinin şerrinden emin eylesin ve bizleri göz açıp kapama anı kadar bile nefsimizle baş başa bırakmasın. Selam ve dua ile.
Bir Söz: Önce kendi nefsinle meşgul ol! Önce kendi nefsine faydalı ol! Kendi nefsini düzelt, sonra başkalarıyla meşgul ol! Başkalarını aydınlattığı halde kendini eriten mum gibi olma! (İbrahim YERLİKAYA)

