
Bu hafta sizlere geçmişte kadının konumu ve bugün gelinemeyen! noktayı anlatmak istiyorum. İster dindar olsun yahut olmasın, neye inanırsa inansın tüm kadınların günümüzde ortak sorunu haline gelmiş olan var olamama-varlığını kabul ettirememe durumu toplumun değişen değerleriyle birlikte hepimizi yaralıyor. Evet hepimizi... Erkeklerde dahil olmak üzere. Dişi kuşun yuva yapmadığı, yapamadığı bir toplumda erkeğin bundan bir baba, eş, evlat, abi... olarak etkilenmemesi mümkün gözükmüyor.
Var olamayan kadın "var edemez", öncelikle bunu anlamamız ve kabul etmemiz gerekiyor. Her ne kadar toplumun bir kesimince kadının var olması, fitne sebebi olarak görülse de durum bu kadar basit değildir. Bu vahim durum karşıt görüşlü insanların birbirini suçlamasıyla da düzelecek bir mesele değildir.
SORUN TESPİTİ...
Evvel olarak kadın sorununun! tesbitinde birbirimizi suçlamak yerine herkes kendi suçlu olduğu tarafı kabullenmelidir. Bakın kabullenmek diyorum çünkü kabul etmeden insan çözüm arayışına girmez.
Malumunuz olarak toplum ister istemez farklı düşünce ve inançlar ile ayrışmış durumda. Bunu hoşgörü olan bir ortam içinde gayet doğal ve güzel buluyorum, çeşitlilik iyidir lakin tarih gösteriyor ki bizi hep bu çeşitlilikten vurdular. Durum böyle olunca da bu çeşitlilikler tarih boyunca sorun olmuş ve taraflar birbirini itham etmiştir.
Peki bu taraflar kadın konusunda nasıl bir duruş sergilediler? Dindar kesim, nefsiyle - toplumsal argümanlar ile yorumladığı din ile günümüzde nelere mal olduklarını ve kadını sadece annelikten ibaret görüp, onun bireysel fikir ve varlığına saygı duymayarak kadını nasıl şer odaklarına malzeme yaptıklarını sorgulamalılar.
Özgürlükleri savunan kesim ise kadının var olması, özgür olmanın anne olmaya engel olmadığını ve kadının özgür olmasının meta olarak kullanılması anlamına gelmediğini anlamalılar.
Bu iki uç düşünce arasında birleşemez isek gelecekte toplum diye bir şey kalmayacak, aile olmayacak, nesiller bozulacak bu da başka bir çok sorunu beraberinde getirecek.
TÜRKLERDE KADIN...
Eskidende durum böylemiydi? Kadın düşüncesine değer verilmeyen ikinci sınıf insan olarak mı görülüyordu, tabi ki hayır. Orta Asya Türk tarihine baktığımızda bunun böyle olmadığını çok net görürüz. O dönemler ile ilgili en net bilgileri Orhun kitabelerinden edinmekteyiz.
Kitabelerde, Kağanın hanımı olan hatun (katun) kişilerin devleti yönetme yetkisine sahip olduğu bilgisine ulaşılmaktadır. Bunu, Orhun Kitabelerinde geçen ‘Hakan ve Hatunun buyruğu’ sözü ile başlayan ifadelerden anlıyoruz.
Eski Türklerde kadın adını destanlarda da görmekteyiz. Kadını ilahi bir varlık olarak gören Türklerin kadına ne kadar değer verdiğinin bir örneği de Yaradılış Destanında Ak Ana, Oğuzkağan destanında Oğuz Kağan'ın annesi ve eşlerinin yer almasından anlıyoruz.
Her alanda var olan kadınlar savaşta dahi eşleriyle yan yana ceng etmişlerdir. Kadınlar ok atar, ata biner ve kılıç kullanırmış. Kadının kahramanlığı destanlarda sayısız örnekle açıklanır. Manas Destanı'nda Manas’ı zehir verilerek atıldığı çukurdan kurtaran eşi Kanikey Hatundur.
Bir diğer örnek ise Kirmanda kurulan Kutluk Türk devletinin yöneticisinin ‘Türkan Hatun’ olduğudur.
Bu örnekler bildiğiniz üzere İslamiyet kabul edilmeden öncesini kapsamaktadır. Sanıldığı gibi İslamiyet’in kabulünden sonra bu durum değişmemiştir. Türklerin kadına verdiği değer Karahanlı ve Selçuklu döneminde de devam etmiştir.
Selçuklu devletinde, hatun devlet işlerinde söz sahibi idi. Hatunun kahramanlık özelliği devam etmekle birlikte kendine bağlı ordusu da bulunurdu. Selçuklu sultanlarından Tuğrul bey, kardeşi İbrahim Yınal tarafından Hemedan'da sıkıştırılınca, Oğuz askerlerini yöneten Altuncan, Tuğral Beyin yardımına koşarak onu kurtarır.
Melikşah'ın annesi Terken Hatun, II. Kılıçarslan'ın kızı Nevher Gesibe, Bacıyanı Rum kurucusu Fatma bacı... Bulundukları döneme damgasını vurmuş kadınlardan sadece bazılarıdır.
OSMANLI'DA KADIN...
Kuruluş döneminde kadının konumu önceki döneme benziyor idi lakin sonraları bu durum değişmeye başladı. Farklı kültürlerden, coğrafyadan etkilenen Osmanlıda kadının konumu değişmeye, farklılaşmaya başladı. Bu durumun Bizans, İran ve Araplardan etkilenme sonucunda oluştuğu fikirleri mevcuttur.
Daha çok askeri alanda gelişmelere odaklanmış olan Osmanlı'da maalesef kadınların konumu ihmal edilmiştir. Kadının mahrem bir nesne olarak görülmeye başlanması da onun sosyal hayattan geri çekilmesine sebep olmuştur. Tabi ki saray kadınları bu konuda daha ayrıcalıklı olmuştur. Ağırlıklı olarak kadınlar hayır işlerine yönelmiştir. Bir takım yasaklar getirilmiştir , örneğin III. Osman döneminde siyah peçe kullanmayan kadının sokağa çıkması yasaklanır. Kadının Bu konumu Tanzimat ilanına kadar aşağı yukarı böyle devam eder.
İyisiyle kötüsüyle hepsi bizim tarihimiz devamlı iyi şeyleri yazmak ne sorunu çözer ne de mantığa uygun olur. Kuruluştan sonraki dönemde kadın daha çok var olma ve evlatlarını korumak için mücadele vermiş. Elbette devlet yönetiminde etkili olmuşlar Mihrimah Sultan, Kösem Sultan, Turhan Sultan, Safiye Sultan, Nur Banu Sultan, Hürrem Sultan bunlardan bazıları. Hepsinin de güzel vasıfları var. Lakin ben bir tarafın otoritesine göre değil de birlikte yürümenin gücüne inandığım için ne yalan söyleyeyim Türk devletleri döneminde yaşama isteğime mani olamıyorum.
Biraz da olsa kadının nereden nereye geldiğini ve aslında ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Selçuklu ruhunun yeniden dirildiği günleri görür müyüz bilmiyorum ama kadının dünya geliştikçe geldiği nokta ve prestij kaybı beni üzüyor. Baki selam ve dua ile…

