
Sen adli zulüm sanma
Teslim ol od’a yanma
Sabret sakın usanma
Mevla görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler
Hayatta bütün güzel şeyler bize acı gibi görünen şeylerin içinde gizlidir. Nice gönle tatlı gelen şeylerin içinde de zehir vardır. İşte gönül böyle halden hale döndürülür. Sabır hikmetiyle çevrili şu âlemde ne varsa hem diken hem gül…
Nice düşünce uçuşur insanın aklında, onları toparlayıp cümleye dönüştürmek bir sabırdır. Sayfalarca kitapları okuyup aklınızda tutmak bir sabır… Çiftçi tohumu bin bir emekle toprağa eker. Sabırla yoğurur, sular, gözü gibi bakar ki en sonunda muradına ersin. Bir öğretmen öğrencesini sabırla eğitir. Ham iken onu bilgiyle pişirmesi zaman ve emek ister. Bir anne yavrusunu sancı ve acılar çektikten sonra kucağına alır. Uykusuz geceler geçirir de bundan yüksünmez.
Asker sabırla korur ülkesini. Hâlbuki görünüşte kaç saat ayakta ve ızdırap içindedir üstelik canı da tehlikededir. Bir psikolog saatlerce dert anlatan insan dinler. Sabırla derman olur yaralı bir gönle. Sıcağın altında saatlerce tuğlaları kavuşturur kimi, bir yuva olsun diye ne emekler çekilir.
Toprak sabırla bekler yağmurun gelişini. Nice canlar hayat bulsun diye kâinattaki kuvvetler oradan oraya koşuşur. Yağmur, kar, rüzgâr… Sabırdır âdemi insan eden. Ruhu cennet bahçelerini özlerken insanın şu dünya zindanına tahammül etmesini sağlayan şey sabır değil de nedir? Kul olmak, olmaya çalışmak dikenli yolları göze almaktır. İbadet hatta kötülük yapmak bile sabırdır.
Allah Kuran’da diyor ki: “ Rabbin için Sabret.” (Müddesir süresi 7.ayet) Subhanallah! Sabret ben seninleyim, evet sıkıntılar yaşayacaksın, kalbini kıracaklar, hastalıklar kayıplar yaşayacaksın lakin ben seninleyim. Benim için sabret! Evet, bazen bütün bu imtihanlar sana zulümmüş gibi gelecek. Bizi yaratan böyle düşüneceğimizi de biliyor elbet. Lakin her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gecenin karanlığı çökmese üzerimize gündüzün kıymetini bilir miydik hiç.
Biz bilemeyiz ki nice can yakıcı, üzüntüyle yaşadığımız olayların altındaki saklı sevinçleri. O halde ne diye bu kavga ey gönlüm. Sen bu kalbini üzen şeyleri zulüm sanmayasın. Onlar ki seni en güzel hale döndürmek için gelen öğreticiler. Sen iyisi mi sabrı katık eyle de teslim ol.
MESNEVİ’DEN BİR HİKÂYE
Küçük bir fare kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fare, kendi küçüklüğünü göremeden: Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim! Diye böbürleniyordu. Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise manidar bir şekilde: “Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden! Neden durakladın? Neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum, öncüm değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kalmak, sana yaraşır mı?” dedi.
Mahcup düşen fare, kekeleyerek şöyle cevap verdi: “Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum.” Deve suyun içine girip: “Ey kör fare! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!” dedi. Fare çaresiz ve mahcup iltifatına devam etti: “Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane dizi üst üste koysak, ancak senin bir dizin eder.”
Bunun üzerine akıllı deve, fareye şu nasihatte bulundu: “Öyleyse, gurur ve kibre aldanıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Sana olan hoş görüş ve müsamahama kapılıp şımarma; çünkü Allah, şımaranları sevmez! Var git; sen kendin gibi farelerle boy ölçüş!”
Artık, iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fare: “Tevbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!” diye yalvardı. Böylece deve, yine merhamet edip ona acıdı da: “Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zira vazifem, senin gibi yüz binlerce acize hizmetten ibarettir.” dedi ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi.
***
Baki selamlar…

