
Her sözde nasihat var
Her nesnede ziynet var
Her işde ganimet var
Mevla görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler
“Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır. Ve olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki hakkınızda o bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakar2/216)
İbret nazarıyla seyre dalabilsek görürüz ki kâinatta anlamsız hiçbir şey yok. Bütün anlamsız ve değersiz olarak adlandırdığımız şeyler bizim kendi içimizde cevabını bulamadığımız sorulardan ibaret. Kişi kelimeler ile bu soruların peşine düşer ve yine kelimelerle cevap bulur. Lakin bazı soruların cevabını aklımız tek başına anlayamaz. İşte o noktada kalbin rehberliği ile bir yolculuğa çıkması icap eder. O yolculuk ki kişinin kendi sırrını bulma, kendini tanıma ve böylece olgunlaşma süreciyle tamamlanması demektir. Hz. Mevlana’nın tanımıyla kişi evvel ham’dır, ardından yaşam içinde öğrendikleri ve tecrübe ettiği iyi-kötü olaylar ile pişer ve bu pişme sonucu küllerinden yeniden doğar ki bu da yanmaktır.
Bu sebeptendir ki Mutasavvıflar yaşanılan her olayda ibret alınacak ve bizi geliştirecek bir yan olduğunu nasihat etmişlerdir. İyi bir okuyucu olabilirsek eğer hayatımızdaki olayların satır aralarını okuyabilir, harflerin bize anlatmak istediğini düşünebiliriz. Güzel bakan güzel görür, güzel gören de güzel düşünür. Her şey birbiriyle görünmez iplerle sıkı sıkıya bağlı. Karşılaştığı bir durumda, yaşadığı bir acıda, başarısızlıkta… Olayın görünür tarafına takılarak nasıl güzel bakalım ki? Bizler hep şımarık çocuklar gibi haylazlık peşindeyiz. Kimse canının yanmasını istemiyor. Başka insanların canı yanabilir, bana ne ki! Görüşüyle hayata bakan biri güzel düşünce sahibi olabilir mi hiç?
Aslında buna şaşırmak bile tuhaf. Kendi acısından bir ders alamayan kişi başkasının acısıyla nasıl empati yapacak. Hal böyle olunca yüzeysel ilişkiler, içi boşaltılmış değerler ve anlamı olmayan bir dünya ile baş başa kalınıyor. Karşımızda gördüğümüz her insan bize bizi anlatan, gösteren bir ayna gibidir. Birinden kötü bir söz duyduğumuzda çoğumuzun ilk yaptığı o kişiye öfkelenmek oluyor. Bu sözü duyacak ne iş yapmış olabilirim sorusu akla gelmiyor. Yaptığımız iyi kötü her şey dönüp dolaşıp bizi bulur. Allah’ın kurduğu kusursuz düzende hiçbir şey karşılıksız kalmaz. Bazen unuttuğumuz bir iyi davranış yıllar sonra en ihtiyaç duyduğumuz anda ellerimizden tutar ve bizi düştüğümüz yerden kaldırır. Bazen ise yaptığımız kötülüğün bedelini çok ağır bir şekilde ödeyebiliriz.
Hâsılı kelam Allah’ın kötü yarattığı bir şey yoktur. İnsanın iradesiyle yaptığı çirkin davranışlar ve onun sonuçları vardır. Kötü kulluk yaptığımızda nasıl “iyi kul” oluruzu tecrübe edeceğimiz şeyler yaşarız. Allah’ı anmaktan gafil kaldığımız anlar bize dert ve sıkıntı yaşatılarak O’na dua etme ve yönelmeyi öğretir. Sorumsuz biriysek, sorumluluklarını üstlenen bir kişi olabilmek için belki en yakınlarımızla imtihan olarak bu sorumluluğu üstlenmeyi öğreniriz. İnsanlara yardım etmeyen, bencil bir kişiyi Allah, yardım dilenecek duruma düşürür.
Haksızlık yapanlar hiç ummadıkları anda kendi ördükleri ağın içine düşüverirler. Hepimizin kalbindeki hastalık neyse evvel oradan yaralanırız ki iyileşmeyi öğrenebilelim. Bu iyileşmeyi yaşayan insan her şeye ibret nazarıyla bakar ve böylece teslimiyet (Allah’a güvenme) hâsıl olur. Ki zaten Rabbimizin de bizden beklediği budur. Allaha emanet olunuz…

