
Hepimizin bildiği gibi ifrat çok ileri gitme, aşırı davranma, taşkınlık; tefrit ise tam karşıtı, geride kalma, yeterli ölçüde olmama anlamına geliyor. Türk toplumu olarak çok sık bir şekilde yaşadığımız bir olgudur bu kavramlar. Beşikten mezara kadar yaşadığımız ve yaşattığımız bir durum. Hemen örnekleyelim isterseniz; bir bebeğimiz olur, eskiler çocuklarına karşı sevgilerini pek fazla göstermezlermiş, özellikle babalar… Son dönemde ise bir bebek doğumunda, eskinin tam karşıtı ne varsa yapılıyor. Peki, bunun bir ortası yok mu? Tabii ki var. İnsan bir bebeği olduğunda çok sevinir. Bunu makul ölçüler içinde ve şımarıklığa kaçmadan yerine getirebilir.
Devam edelim; çocuk büyüdükçe ona alınan oyuncaklarda yine ifrata kaçılır. Bir ev dolusu oyuncak alınır. Hâlbuki çocuk bir şeyi çok kolay elde ederse onun için fazla bir değeri olmaz. Bu çağlarda günümüz teknolojisi ile beraber yaşanan bir aşırılık daha var. Küçük çocuklara televizyondan ya da internetten çok fazla çizgi film izletmek. Gözlemliyorum, ipin ucu kaçıyor, hatta kaçmış. “Ne yapalım durmuyor” cümlesini ben mazeret olarak pek kabul etmek istemiyorum. Tamam, tercihtir ve sonuçlarına katlanılır. Ama bu çocuğa ileriye dönük olarak zarar veriyor kesinlikle… Bunun karşıtı hiç izletmemek değil bunu yapmak da yanlış. Arasını bulmak lazım.
Küçükten başladık ama çok önemli olduğu için devam edelim. Delikanlılık günlerinde de yine bir genç olarak aşırılıklar devam ediyor. Burada kontrol tamamen ailede olmalı ve kesinlikle delikanlılık aşırılıklarına, genç kızlık aşırılıklarına izin vermemek gerekir. Bunu tabii ki gencin kendisinin yerine getirmesi ideal olandır. Yerine getirenler var mı, evet var, hem de çok. Ailenin nerede müdahale edeceği çok önemli, bunu ayarlayabilmek daha da önemli. Çünkü burada da aile aşırıya kaçtığında yine olumsuz bir yöne gidiyor. Hiç ilgisizlik zaten, Allah korusun felaket getiriyor; bunu düşünmek bile istemiyoruz.
Bu delikanlılık ve genç kızlık dönemlerinde ailelerin bir başka ifrat ve tefriti daha var. Kimi aileler çocuklarının öğrenimini ya çok abartıyor, ya da çok önemsizleştiriyor. Hatta etrafa da her iki yönde açıklamalarda bulunabiliyor. Yani çocuğun durumu kötüyse çok çok iyi, iyiyse yetinmeyip kötü olarak anlatabiliyorlar.
Beşikten başladık gidiyoruz, iş sahibi olduk, para kazanıyoruz; burada da kazandığımızı abartarak harcıyoruz. Hem de nasıl… Bir de kazandığı halde hiç harcamayanlar, kavanozu dışından yalayanlar var. Yine bir ifrat ve tefrit durumu…
Bunun örnekleri etrafımızda çok var...
Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz; düğünler, ölümlerde de bunlar yaşanıyor, ama iki toplumsal olgu ile bitirmek istiyorum. Birincisi sportif ifrat ve tefritler. Bu konuda yaşanan toplumsal olayları hepimiz biliyoruz ve yaşıyoruz. Bir futbol takımı için kardeşiyle, babasıyla, arkadaşlarıyla kötü olan hatta gırtlak gırtlağa gidenler var. Hâlbuki bu centilmence bir mücadele olarak kalmış olsa tadından yenmez. Çünkü karşıdaki takım ya da takımlar olmasa işin ne zevki olur ki… O takım olacak biz yeneceğiz ve bir mutluluk yaşanacak.
Son örneğimizi de siyaset üzerinde yapılan ifrat ve tefrit üzerinden verelim. Siyaseti yapanlar, içinde bulunan ve gönül verenler açısından görüyoruz ve izliyoruz. Her anlamda ne kadar abarttığımızı her gün görüyor ve yaşıyoruz. Aileler arasında dargınlıklara hatta kavgalara neden olabilecek boyutta fanatikçe davranış ve tutumlar olabiliyor. Ama bir kesim de var ki, sıfır ilgi ve duyarlılık. Aktif olmayabilirsin ama ülkenin yönetilmesi üzerinde yapılan siyasetleri de biraz takip etmek lazım. Vatandaşlık görevi için bunlar bize lazım.
Sonuç olarak insan ömrü boyunca, kendini bu iki kavramın içinde bulabilir. Önemli olan ifrat ve tefritleri devam ettirmemektir. Atalarımız ve büyüklerimiz bizlere tecrübelerinden yararlanarak bunları anlatmışlar ve demişler ki: ”Azı karar çoğu zarar” Kimimiz dinlemiş; kimimiz ise “Ben yaşayarak öğrenmek isterim” demiş ve öyle hareket etmiştir. Tercih elbette kişinin kendisindedir…

