
ATAŞ
Ataş şevk halinin yoğunlaşmış şeklidir. İçinde Allaha kavuşma arzusu ile yanıp tutuşan salikin durumu susuzluktan kavrulan bedevi gibi olmuştur. Artık onun hararetini, susamışlığını giderecek tek şey sevdiğinden gelecek bir damladır. O öyle bir damladır ki abı hayat misali çorak topraklara ölümsüzlüğü getirecektir. Bundandır ki o damlaya kavuşma ataşıyla yanar kavrulur.
Herevi’ye göre ataşın üç derecesi vardır. Birinci aşamada mürit Allah’ın rahmetine olan susamışlığı ile kalbine şifa aramaktadır. İkinci derecede ise salik yolculuğu bitirip Allah’a kavuşacağı günü arzulamaktadır. Ömür kısa yol uzun olduğundan bir an evvel bu kavuşmanın gerçekleşmesini murad eder. Yolculukta yaşanan sıkıntıların geride kalıp tam bir istikamet hali elde edeceği o güzel günleri bekler durur.
Üçüncü derece ise muhibin tam bir müşahede halini yaşamak istemesidir. Bu mertebe de onun bütün arzusu ve iştiyakı Hakk’ın zuhur ve tecellilerini kalbiyle, ruhuyla seyredebilme mertebesine gelmektir. Buna mâni olan ne varsa Allah ile arasında perde olarak görmektedir. Bu ayrılığın ve uzaklığın acıcıyla ney misali inleyip aşk nağmeleri fısıldar durur.
Bu hali şöyle anlatır Hz. Mevlâna: “Aşk ateşi önce sevilene düşer, ondan da âşıka sıçrar. Muma bak da gör. Önce kendisi yandı, sonra pervaneyi yaktı. Sen bir gölge varlıksın, fakat güneşe âşıksın, güneş gelince gölge yok olur, gider. İki âlem de aşka yabancıdır. Aşkta yetmiş iki türlü delilik ve divanelik vardır. Aşk pek gizlidir. Ama verdiği şaşkınlık meydandadır. Ona ruh sultanlarının canları bile hasret çeker.”
Bir yolculuktur aşk. O kitaplarda anlatılmayan, dillerin tercüme etmekte aciz kaldığı bir lisan … Ataş ise bu yolculukta yakıtıdır yolcunun. Onun gücüyle atar adımlarını. Tüm zorluklara karşı güneş gibi doğan bu ataştır. O sıcaklıkla göğe dayanır merdivenler. Gönül burağın beyaz kanatlarında sevgiye doğru uçarken yok olmaktır. Yana yana “O” olmaktır ataş…

