
Mülhime ilham veren demektir. Salikin Allah ile arasındaki bir perde daha kaldırılmış ve mülhime makamına gelinmiştir. Bu nefs makamı Şems süresi 8. Ayette şöyle geçmiştir: “Fe elhemeha fücuraha ve takvaha (ve sonra nefse fücurunu (isyan) ve takvasını ilham etti.)” Birçok mücadeleden sonra bedende bulunan nefs hakimiyeti yerini ruhun hâkimiyetine bırakmıştır. Bu mertebede kişi Allahtan, melekten, şeytan ve nefsinden ilham almaya başlar. Bunları anlayabilmesi ve birbirinden ayırabilmesi için ise basiret gereklidir. Burası kaygan ve tehlikeli bir zemindir. Gerçek hayale karışır insanı yolundan atıverir.
Nefsi mülhime bir tarafıyla levvameye bir tarafıyla mutmain nefse bakar. Salik her ne kadar ibadetlerini arttırmış olsa da dünyaya ait istekler hala tam anlamıyla kaybolmamıştır. Fiilen kötülük yapmasa da bunun isteğini tamamen içinden çıkarmayı başaramamıştır. Allaha daha yakın hissedilen bu makamda kişi bilir ki yaptığı iyi işler nefsi nurlandırır kötü ameller ise nefsi karartır. Dünyanın gayri meşru lezzetlerinden kurtulmuş yönünü esas yurdu olan ahirete çevirmiştir. Ve idrak etmiştir ki: ““Kim iyi bir iş yaparsa faydası nefsine (kendine) dir, kim de kötülük yaparsa zararı yine nefsinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” (Casiye/15)
Nefsi mülhime makamında şeytan son bir hamle ile kişiyi gittiği yoldan döndürmek için elinden geleni yapar. Zira bilir ki Mutmain olursa huzura ermiş olacaktır. Nefsi mülhime mertebesindeki salikin zikri “hû” ¸ seyri “billah” ¸ âlemi “ervâh” ¸ hâli “aşk” ¸ mahalli “ruh” ¸ varidi “hakikat” tir.
Nefsi mülhime makamındaki huylardan ilki kişinin ahirete faydası olacak ilim ile uğraşmasıdır. Gayrı uğraşılacak her şey onun gözünde gereksizdir ve zaman kaybıdır. Boşa geçen zamanını telafi etmeye uğraşır. İkinci özelliği ise tevazudur. Acizliğini yakini bilgiyle idrak etmiş olan salik boynunu büker ve tevazu elbisesini giyinir. Kibir edecek hiçbir şeyi olmadığının bilincindedir artık.
Üçüncü hali ise tövbe ile meşgul olmasıdır. Akıl ve kalpten bir an dahi Allahtan gayri bir şey geçse ona dahi istiğfar eder. Bir diğer huyu ise sabırdır. Sabırla ilgili Kuran’ı Kerimde birçok ayet vardır lakin birini yazmakla kifayet edelim. Rad süresi 22. Ayette buyrulmuştur ki: “Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.”
Beşinci özelliği ise şükürdür. Şükür nimeti verene karşı kalp, dil ve diğer azalarla gösterilen bir saygı ve minnettarlıktır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.”
Altıncı özelliği ise cömertliktir. En zoru ve belki de en önemlisi kişinin nefsin arzu ve isteklerinden vaz geçip Allah’ın razı olacağı şeyle yetinmeyi nefsine kabul ettirmesidir. Allah için her şeyden, kendinden vazgeçmesidir. Bir hadisi şerifte cömertliğin Allah katındaki değeri şöyle ifade edilmiştir: “Cömert insan, Allah’a, cennete ve insanlara yakın; cehennem ateşine uzaktır. Cimri ise, Allah’a, cennete ve insanlara uzak; cehennem ateşine yakındır! Cahil cömert, Allah Teâlâ’ya cimri âbidden daha sevimlidir.”
Mülhime nefs sahipleri kanaatkardır. Bu huyun zıttı israftır ve Allah israf edenleri sevmez. Onlar ki her türlü eza ve cefaya tahammül gösterirler. Bilirler ki her ne varsa alemde “O” dostun emri olmadan gerçekleşmez. Ne gelirse gelsin gönülden bir Eyvallah ile verileni kabul ederler. Yol uzun, menzil, uzak, ömür ise çok kısa…

