Psikolog Gibi Konuşup Akıl Hastası Gibi Davranmak

Günümüzde sıkça duyulan bir ifade var: “İnsanlar psikolog gibi konuşup, akıl hastası gibi davranıyor.” Bu cümle, modern çağın bireylerine yönelik zekice bir eleştiridir. Zira sosyal medya, dijital iletişim ve popüler psikoloji kitaplarının etkisiyle bireyler, psikolojik terimleri ustalıkla kullanmakta; ancak aynı bireylerin davranışları, ciddi içsel çatışmaları ve ruhsal dengesizlikleri açığa vurmaktadır.
Bu çelişkinin sosyo-kültürel temellerini inceleyecek olursak;
Bilgiye Erişimin Kolaylığı ve Yüzeysellik
İnternet sayesinde bilgiye ulaşmak artık saniyeler sürüyor. Ancak bu bilgi yoğunluğu, bireylerde derinlikli düşünme yerine yüzeysel bir bilgiçlik yaratıyor. Travma, narsisizm, anksiyete, toksik ilişki gibi psikolojiye dair terimler, günlük dilde neredeyse deyimleşmiş durumda.
İnsanlar bir TikTok videosundan ya da Instagram gönderisinden öğrendikleri psikolojik kavramlarla kendilerini ve çevrelerini teşhis etmeye çalışıyor. Ancak bu söylemsel farkındalık, davranışsal bir olgunlukla desteklenmediği sürece tehlikeli bir illüzyona dönüşüyor.
Kimlik Arayışı ve Dijital Performans
Modern birey, kimliğini sadece kendi iç dünyasında değil; sosyal medyada aldığı beğeniler, takipçi sayısı ve onaylarla da inşa ediyor. “Farkındalık” çağında yaşıyoruz, fakat bu farkındalık çoğu zaman “fark edilme” isteğinin maskesi olabiliyor. İnsanlar duygusal yaralarını sergileyerek, travmalarını romantize ederek dijital kimliklerine anlam yüklüyor. Psikolojik terimleri kullanmak, bir tür kültürel sermaye haline gelmiş durumda.
Yalnızlık, Anlam Krizi ve İçsel Boşluk
Bireyler daha önce hiç olmadığı kadar bağlantı halindeyken, aynı oranda da yalnız hissediyor. Bu yalnızlık, çoğu zaman “mış gibi” yapma eğilimini doğuruyor. Akıllı, bilinçli, farkında biri gibi görünme çabası; içsel dengesizliklerin, bastırılmış öfkenin, sevgisizlik ya da değersizlik hissinin üzerine ince bir perde çekiyor. Sonuçta kişi, söyledikleriyle yaptıkları arasında kopuk bir gerçeklik yaratıyor.
Popüler Psikoloji ve Ticarileşen Duygular
Psikoloji, artık sadece bir bilim dalı değil; aynı zamanda bir tüketim malzemesi. Kitapçılarda kişisel gelişim rafları dolup taşıyor, her yerde “mental detox” seminerleri ve “kendi gücünü keşfet” atölyeleri düzenleniyor. Bu popülerlik, psikolojiyi derinlikten uzak, çabuk tüketilen bir içeriğe dönüştürüyor. Bireyler de bu içerikleri tüketerek kendilerini “bilinçli” sanıyor, fakat bu sadece zihinsel bir dekorasyon sağlıyor, içsel dönüşüm değil.
Toplumsal Baskılar ve Performans Kültürü
“Güçlü ol, pozitif kal, enerjini yüksek tut” mottosuyla yol alan modern toplum, bireyleri sürekli iyi görünmeye zorlayan bir performans alanına dönüştü. Kimse zayıf, kırılgan ya da dengesiz görünmek istemiyor. Bu nedenle insanlar duygularını bastırıyor, sorunlarını inkâr ediyor ve dışarıya karşı ‘psikolojik olarak donanımlı’ bir imaj çiziyor. Oysa bastırılan her duygunun bir bedeni, her yoksunluğun bir davranışsal yansıması vardır.
Velhasıl, psikolog gibi konuşmak, bir şeyleri bildiğimizi gösterir. Ancak sağlıklı olmak, bildiklerimizi içselleştirip davranışlarımıza yansıtmakla mümkündür. Çağımızda yaşanan bu çelişki; modern bireyin yalnızlığı, anlam arayışı, dijitalleşen kimliği ve bastırılmış duygularıyla doğrudan bağlantılıdır. Çözüm, ezberlenmiş cümlelerde değil; içsel yüzleşmede ve gerçek dönüşümde saklıdır.