
İnsanlar yaş aldıkça hemen hemen her şeye daha bir başka bakmaya başlıyor. Hiçbir şey eskisi gibi gelmiyor insana ama iş işten geçmiş oluyor. Yani yaşlılıkta bir başka türlü oluyor insan. İşte bu haleti ruhiye içinde olan yaşlılarımıza nasıl davranmamız gerektiği konusunda öncelikle yüz yıllar öncesinde dinimiz özellikle anne-babaya göstermemiz gereken ihtimamı çok net belirlemiş. Kız çocuklarını diri diri gömen Arap toplumun yaşadığı ve Avrupa’da da birçok yönden insanların gaddarlığının had safhada olduğu dönemler…
Bu girizgâhtan sonra sözü cuma günü okunan hutbeye getirmek istiyorum…Bu hafta yaşlılarımıza nasıl davranılması gerektiği çok anlamlı cümlelerle dile getirildi. Dinimizde, en yakınımız yaşlılar olan anne-babaya bakış açısı şöyle açıklanmış:
“İnsanın bu dünyaya gelmesine vesile olan anne-babası, onun büyüyüp yetişmesi ve ilk eğitimini alarak şahsiyet kazanması için yıllarca emek verir. Bu yüzden yüce dinimiz, insana anne-babasıyla iyi geçinmeyi, onların hatırını saymayı ve haklarını korumayı emreder. Zorluklar karşısında maddi ve manevi anlamda anne-babaya destek olmanın, bilhassa yaşlandıklarında muhabbet ve merhamet göstererek ihtiyaçlarını karşılamanın vefa borcu olduğunu anlatır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anne-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Merhamet göstererek tevazu kanadını indir ve de ki: ‘Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl koruyup büyüttülerse, sen de öylece onlara merhamet göster. Bizleri yoktan var eden Rabbimiz, mümin bir kul olarak sorumluluk üstlenecek yaşa gelene kadar bizi en yakınlarımıza emanet etmiştir. Anne-babamız, sabır ve fedakârlıkla, sevgi ve şefkatle, kimi zaman gözyaşı ve duayla, kimi zaman da göz nuru ve alın teriyle bizleri bu günlere taşımıştır. Bu yüzden, bir adam Peygamberimize gelerek, “Amellerin en üstünü hangisidir?” diye sorunca Peygamber Efendimiz şöyle cevap vermiştir: “Vaktinde kılınan namaz ve anne-babaya iyilik etmektir.”
İyilik ve ihsanımızı, bir çift tatlı sözümüzü ve güler yüzümüzü, saygı ve hoşgörümüzü anne-babamızdan esirgemeyelim. Onların gönlünü yapma ve hayır dualarını alma gayretinde olalım. Bu duaları, dünyada nimetimiz, ahirette ise kurtuluş vesilemiz olarak görelim. Peygamberimizin şu uyarısını asla unutmayalım: “Rabbin hoşnutluğu, anne babanın hoşnutluğundadır. Rabbin öfkesi de anne babanın öfkesindedir.”
Evet, Cuma Hutbesi böyleydi. Bu aktarılanlara uymamız halinde mutsuz yaşlı insanlar olur mu diye düşünmeden edemiyor insan. Ama nerde? O kadar olumsuzluklar etrafımızda gözlemliyoruz ki, Allah onları ıslah etsin demekten kendimizi alamıyoruz.
Güzel bir söz okudum, onunla bitirelim… İnsan, ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyarlar. (Aynı fikirdeyim ve hiç niyetim yok)