Yayınlanma Tarihi :

Surete Aldanan Hakikati Iskalar

Surete Aldanan Hakikati Iskalar

İnsanlık tarihi boyunca, görünenin ötesini anlamaya çalışanlar ile surete takılı kalanlar arasındaki fark, düşünce dünyasının temel ayrımlarından biri olmuştur. “Surete aldanan hakikati ıskalar” sözü, sadece basit bir öğüt değil, aynı zamanda derin bir felsefi uyarıdır: Gerçeği arıyorsan, görünenin ötesine geçmelisin.

Platon’un Mağara Alegorisi, bu konunun en güçlü felsefi temsillerinden biridir. Platon’a göre insanlar, mağara duvarına yansıyan gölgeleri gerçek sanarak yaşarlar. Oysa gerçek, mağaranın dışındaki ışıkla aydınlanan dünyadadır. Surete aldanmak, gölgeleri hakikat zannetmektir. Gerçeğe ulaşmak isteyen kişi, acı çekmeyi, sorgulamayı ve karanlıktan çıkmayı göze almalıdır.

Benzer şekilde, Alman filozof Kant’a göre de insan, ‘Kendinde Olan Şey’i asla tam olarak bilemez. İnsan yalnızca fenomenleri, yani şeylerin bize yansıyan görünümlerini algılar. Buradan bakıldığında, hakikatin tamamına ulaşmak mümkün olmasa bile, görünenin ötesine yönelmek en insani çabadır.

İnsan zihni, dış dünyayı anlamlandırmak için kalıplar oluşturur. Bu kalıplar, geçmiş deneyimlerden, inançlardan ve kültürel kodlardan beslenir. Ancak bu durum, bazen zihnin yanıltıcı filtrelerle hareket etmesine neden olur.

Görünenle yetinmek, zihinsel tembelliğin bir sonucudur…

Önyargılar, dış görünüşe göre karar vermek ve kalıp yargılarla insanları etiketlemek, hakikati ıskalamanın psikolojik izdüşümüdür.

“İlk izlenim önemlidir” sözü sıkça kullanılır, ancak bu izlenimler her zaman doğruyu yansıtmaz. Özellikle sosyal medyada estetikle kurgulanmış hayatlara aldanmak, bireyin kendi gerçekliğinden uzaklaşmasına ve benlik krizine sürüklenmesine yol açabilir.

Modern toplumlar giderek daha fazla ‘İmaj Toplumu’na dönüşüyor. Fransız düşünür Guy Debord’un ifadesiyle, ‘Gösteri Toplumu’nda insanlar, gerçek ilişkiler yerine imajlar ve temsiller üzerinden iletişim kurar, bunun neticesinde de;

Sosyal statü; kıyafetle…

Ahlak; dış görünüşle…

Bilgi; etiketle ölçülür hale gelir.

Bu durum, bireyleri kendi gerçekliğinden kopararak, toplumsal bir illüzyon içinde yaşamaya iter. Toplumun dayattığı görünümler, bireyin içsel hakikatine ulaşmasını zorlaştırır. Böylece surete aldanan birey, hem kendi hakikatini hem de başkalarının gerçekliğini ıskalar.

Bir gün, dervişin biri, harap giysiler içindeki yaşlı bir adamın yanına oturur. Adam, mahallenin dilencisi sanılmaktadır. Derviş, onunla uzun uzun sohbet eder, hikmetli sözlerine hayran kalır. Tam kalkacakken yaşlı adamın “Ben şehrin kadısıyım, kılık değiştirip halkı tanımaya çıktım” dediğini duyar.

Derviş tebessüm eder: “Ben de seni veli zannetmiştim, meğer kadıymışsın.”

Kadı şaşkın: “Senin gibi bir derviş bile görünüşe mi aldandı?”

Derviş cevap verir: “Ben derinini gördüm. Kadı oluşun senin sıfatın, velilik ise senin içindir.”

Mevlana’nın “Şekil bir göz yanılgısıdır; hakikat ise gönül işidir” sözünde olduğu gibi bu kıssa da bize hakikatin surette değil, derinde gizli olduğunu hatırlatır.

Velhasıl, gözümüzün gördüğüyle yetinmek, aklımızı devre dışı bırakmaktır. Hakikat, ancak derin bakışların, kalbi sezgilerin ve sorgulayıcı aklın rehberliğinde ortaya çıkar.

Görmek kolaydır, anlamak çaba ister.

Ve unutmamalı ki; Hakikat, bakışta değil, bakılanın ötesindedir.

Kaynak : İrfan Duroğlu

YORUM YAP